Sağlıkta Fark Yaratanlar:
Prof. Dr. Özgür Kasapçopur
Müthiş hafızası ile görenlerin hayran olduğu, hastasına
şefkatle, öğrencilerine sevgi ve ilgiyle yaklaşan, yüzünden eksik olmayan
sevecen gülümsemesiyle tanınan Prof. Dr. Özgür Kasapçopur, başarılarla dolu
hayat hikâyesini ve meslekteki anılarını Doktorclub Platformu üyesi meslektaşları ile paylaştı.
“12 yaşındaki kardeşimin kanser
nedeniyle vefatı, 15 yaşımda sağlık alanına ilgimi artırdı. Karar vermiştim, doktor
olacaktım.”
1963 İstanbul Üsküdar doğumluyum ama İstanbul’lu değilim.
Babam İstanbul’da askerlik yaparken doğmuşum, aslen Konya Ereğli’liyim. İlkokul,
ortaokul ve liseyi Konya’da okudum. Çok çalışkan bir öğrenciydim. 15 yaşındayken
benden 3 yaş küçük kardeşimi, beyin tümöründen kaybettik. Kardeşimin kaybı beni
çok etkiledi. 1978 yılında onu kaybettikten sonra sağlık alanına olan ilgim her
geçen gün artarak devam etti. Her şeyi sağlık alanında yapmak ve doktor olmak
istiyordum. 1980 yılında üniversite
sınavında Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ni kazandım. Üniversite vesilesiyle
İstanbul’a adımımı attım ve o günden bu yana İstanbul’da yaşıyorum.
1980 de tanıştığım Cerrahpaşa’nın her bir köşesinde anım
vardır. O günden beri ayrılamadım. Öğrencilikte insanlar öncelikli olarak
kendilerine bir rol model ararlar ve çok başarılı hocalarla çalışmak isterler. Okulumda
öğretmenlerimi çok iyi tanıyordum. Öğrencilik yıllarımda beni etkileyen ve
örnek aldığım iki hocam vardı. Biri göğüs hastalıkları uzmanı idi, diğeri ise çocuk
hastalıkları uzmanı. Çocuk hastalıkları bölümünde kadro açılınca benim için çok
değerli olan Hasan Yazıcı hocam, intörn doktorluk yaptığım dönemde neden Çocuk Romatoloğu
olmuyorsun dedi. Sağ olsun, bizim yine eski hocalarımızdan rahmetli Şükran Yalçındağ,
o zaman Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı başkanıydı. Hasan hoca,
Şükran hocaya Özgür bu alanda ihtisas yapsın demiş.
Gerçekten hocaların katkıları çok önemli, insan birçok şeyi hocalarından
öğreniyor. Şükran Yalçındağ ve Hasan Yazıcı hocamın katkılarıyla birlikte,
asistanken Çocuk Romatoloji’sinde çalışmaya başladım. Dünyada ilk Uluslararası
Çocuk Romatoloji Kongresi o yıllarda Prag’da yapılıyordu. Daha henüz 2 yıllık
asistanken 1988’de iki gün tren yolculuğuyla gidip kongreye katıldım ve
ardından iki günde de geri döndüm. Gördüğümüz, öğrendiğimiz birçok şeyi dönünce
burada uyguladık. Kısaca çabayla, ısrarla bir şeyi istemek çok önemli, ısrarla
istediğiniz zaman her şeyi yapabiliyorsunuz. Tabi ki disiplinli çalışmak çok
önemli, vazgeçmemek çok önemli. Israr etmek, vaz geçmemek beylik laflar olarak
görülebilir ama vazgeçtiğiniz anda kaybediyorsunuz. Benim deneyimimim odur ki,
vazgeçmediğiniz zaman sonunda kazanıyorsunuz.
“Ömrümün üçte ikisinden fazlasının
geçtiği Cerrahpaşa, okuldan çok daha fazlasıdır. Bir yuvadır. Bir memlekettir.”
Cerrahpaşa okuldan çok bir yuvadır, bir memlekettir. 40 yıla
yaklaşan bir meslek hayatı ve Cerrahpaşa’da geçen bu 40 yıl benim hayatımın
özeti. Yuvamı çok seviyorum, Cerrahpaşa’ya çok şey borçluyum. Şimdi bana
nerelisin dediklerinde aslen Konya Ereğli’li olmama rağmen Cerrahpaşa’lıyım diyorum.
Ömrümün üçte ikiden fazlası burada geçti. Her yerinde, her köşesinde anılarımız
vardır, yani Cerrahpaşa gerçekten okuldur. Hem kültürel anlamda, hem sanatsal
anlamda, hem de bilimsel anlamda her açıdan insana çok şey katar. Cerrahpaşa’lı
olduğunuz zaman birçok şeyi de burada öğrenme imkânına sahip oluyorsunuz.
Günümüze kadar, burada birçok önemli aktiviteler yapıldı. Ama
ne yazık ki birçok bina zamanın yıpratıcı etkisine dayanamayarak yıkılmaya
başladı. Üzücü bir durum ama yeniden yapılacak ve eski ihtişamlı günlerine
dönecektir. Dediğim gibi her köşesi anılarla dolu. Tarihi dokuyu korumamız
lazım. Bu tarihi amfilerde efsane
diyebileceğim birçok hocadan ders aldık. Bugün o hocalarımızın adları amfilerde
yaşatılıyor. Mikrobiyolojide Ekrem Kadri Unat’tan, Fizyolojide Meliha Terzioğlu’ndan
ders aldık. Meliha hoca, hayatını bilime vermiş bir kadındı. Çok kısa boyuna
rağmen, dev gibi bir yüreği vardı. Yaptığı araştırmalar, bilime kattıkları,
Türkiye’deki solunum fizyolojisine katkılarını herkes bilir. Çok büyük hocalardı. Patoloji hocamızın adının verildiği Talia
Bali Aykan amfisi var. Talia Bali Aykan hocamız başta olmak üzere tüm
hocalarımız, çok zor sınavlar yapardı, çok sert hocalardı. Ama en önemlisi çok
çalışkan ve çok disiplinli hocalardı. Hocalarımız yaptıkları işten bir nebze
olsun ödün vermezlerdi, ders 8:30’da mı başlayacak 8:29’da orada olurlardı. Bir
tane derslerini kaçırdıklarını, çok hasta olsalar bile evde yattıklarını
bilmem. Unutamam, Gülnur Yiğit diye bir hocamız vardı. Babasının durumunun çok
ağır olduğunu biliyorduk. Babasını vefat
ettiği günün ertesi günü sanki hiçbir şey olmamış gibi sınıfa geldi ve dersini
anlattı. Biz meslek ile ilgili ne varsa bu hocalardan aldık.
Ekoller önemlidir. Burada çocuk kliniğinin bir ekolü, iç hastalıklarının
bir ekolü vardır. İçinde dolaştığınız koridorları, şu anda bulunduğumuz bu yeri
Sezai Bedrettin Tümay’a borçluyuz.
Türkiye’deki çağdaş anlamda pediatri eğitimini veren ikinci kuşaktır. Bu
binaları elleriyle yapmıştır. Yan tarafta gördüğünüz cerrahi binasını Rudolf Nissen
kurgulamış ve yapmıştır. Bunlar
gerçekten çok önemli, dünden bugüne, bugünden yarına kalabilecek şeyler.
“İyi bir bilim insanı olmak için
sizden önce ve sizinle birlikte nelerin yapıldığını ve yazıldığını bilmeniz
lazım.”
En çok vermeyi sevdiğim seminerlerin başında “Bilimsel
araştırma nasıl yapılır ve yazılır” gelir. Bu seminerlerde bilimsel yöntemi
anlatmaya çalışıyorum. Geçen hafta da Azerbaycan’da Bakü’de bir üniversitede
anlattım. En önemlisi gözlem; birçok şeyi hastalarımızdan öğreniyoruz. İyi bir
hekim olmak için mutlaka okumak ve günceli takip etmek gerekiyor. Artık bilgiye
ulaşmak çok kolay, iyi mi kötü mü tartışılabilir elbette ama sağlıklı olan
bilgiyi de ayırt edebilme yeteneğimiz var. Çok iyi genel tıp dergileri var.
Genel tıp dergilerine bakarak neyin iyi, neyin kötü olduğunu neyin daha doğru
olduğunu ayırt edebilme şansımız çok fazla, o yüzden de üye olup takip etmek
lazım.
Günceli okumak gerekiyor. Herhangi bir konuda iyi bir bilim
insanı olmak istiyorsanız (tabi ki bu her şey için geçerli; iyi bir edebiyatçı,
roman yazarı veya iyi bir şair olmak istiyorsanız da geçerli) sizden önce nelerin
yazıldığını, nelerin yapıldığını bilmeniz lazım. Hele ki bizim gibi hızla
değişen bir bilim ortamında görev yapıyorsanız, geçmişi bilmek yetmiyor. Aynı
zamanda mutlaka alanınızla ilgili herkesin ne yaptığını, sizinle birlikte aynı
konuda çalışan hekimlerin de diğer araştırmacıların da ne yaptığını bilmek
zorundasınız. O yüzden ben uzmanlarımıza
mutlaka sürekli olarak bütün Romanoloji dergilerine bakmaya çalışmalarını
söylüyorum. Günceli takip etmek çok önemli, günceli bilmez iseniz zaten güncel
bir şey yapma olanağınız yok.
“Başarının tek bir ölçütü yok. Bana
göre başarı karmaşık bir tanıma sahip”
Başarı nedir biliyor musunuz? Bana göre iyi bir insan olmak
başarılı olmanın anahtarıdır. İnsanlar tarafından takdir edilmek çok önemli,
içten olmanız çok önemli. Bunlara sahipseniz ardından bilimsel başarı da
geliyor. Bugün katıldığım bir televizyon
programı vardı. Çekimlere gittiğimiz yerin yanındaki fabrikanın çaycısı, benim
20 yıl önce tedavi ettiğim FMF (Ailesel Akdeniz Ateşi) Serabral vasküliti olan bir
çocuktu. Şimdi 35 yaşına gelmiş, ben 10 yaşındayken takip etmiştim. Babasıyla
tanıştırdı, hastaneye her gelişinde beni arar. Yani en önemli başarı kriteri bu
insanlar tarafından takdir edilmek.
Bunun yanında bizlerin en çok değer verdiği konulardan biri de,
meslektaşlarımızın bizi takdir etmesi. Tabi ki bunların yanında yapmış
olduğunuz bilimsel üretim (yapmış olduğunuz bilimsel araştırmaların sayıları,
sahip olduğunuz H faktörü) başarıların göstergesi oluyor. Geçen yıl gerçekten
çok gururlandım, ilk 100 Türk tıp bilim insanı içine girmiş olmak bende ayrı
bir heyecan yarattı. Tüm bunlar başarının göstergeleri. Bana göre başarının tek
başına bir ölçütü yok; bence kompleks bir yapı bu. Yani hem hastalarımız, hem
meslektaşlarımız, hem de kendi yaptığımız bilimsel aktiviteler ve bundan da
önemlisi, yetiştirdiğimiz insanlar başarımızı tanımlıyor.
Bizim meslek birazcık da dervişlik gibi bir şey,
biliyorsunuz el vermek diye bir sözcük vardır tasavvufta, hekimlikte de o el vermek sözcüğü çok önemli. Birilerinden
el alıp sizden sonraki kuşaklara bir şey katmak, yeni birilerini yetiştirmek de
sizin bilimsel katkınız için çok çok önemlidir. Yani kendi dalınızda kaç kişiyi
yetiştirdiniz, kaç kişiye el verdiniz.
İstanbul’da şu anda ismini vermeyeyim, çok önemli çocuk
yoğun bakımcılarından olan bir arkadaşımızla ilgili bir anımı anlatayım: Yaklaşık 15 yıl önce bir hastamız vefat
etmişti. Vefat eden çocuk, sistemik JİA’lı
(Sistemik Juvenil İdiopatik Artrit) ve MAS (Makrofaj Aktivasyon Sendromu)
geçiren bir hastamızdı. Ben o çocuğu çok severdim, hastayı kaybedince Türk
filmlerindeki gibi bir kenara çömelip ağlamaya başlamışım. O sırada da bir
intörnümüz geldi ve beni teselli etti. Daha sonra o intörn kızımız benim
ağlamamdan etkilenip “bu kadar insani bir meslek olamaz, bu kadar iyi bir
meslek olamaz” diye etrafındakilere ifade etmiş ve çocuk hastalıklarına ilgi
duymuş. Kendisi şu anda İstanbul’un en iyi çocuk yoğun bakımcılarından birisi
olarak biliniyor.
Biraz önce yolda gelirken televizyon programında bir hastam
beni görerek aradı. 20 yıl önce benim hastamdı. Ailenin iki çocuğunun da aynı
fenotipik özellikli hastalıkları vardı. O
zamanlar birçok şeyi bilmiyoruz tabi ki şu anda da halen bilmediklerimiz var. O
dönemde, sonradan 2014 yılında tanımlanmasında bizim de katkıda bulunduğumuz
bir ailesel vaskülit sorunları vardı. Ailenin bir çocuğunu üstün çabalarımızla
tedavi edebildik, ama diğeri vefat etti.
Aradan geçen uzun zaman sonra işte o aile cana yakın biçimde arayarak,
sanki akrabası ya da babası gibi Sinop’a köylerine davet ediyor.
Anılarımızda çok fazla sayıda hikâye var. Olacak tabi, çok
sayıda insanın hayatına dokunuyorsunuz. Kendi çocukluk dönemlerinde tedavi
ettiğimiz, sonrasında çocuklarına baktığımız hastalarımız var. Dünyanın her
yerinde hastalarımız var. Geçen hafta Bakü ziyaretimde çok sayıda hastam ile
karşılaştım. Unutamam, Kars ziyaretimde oradan tedavi ettiğim hastalarım Kars‘ın
girişinde beni karşıladılar. Bu tarzdaki anılar bizleri çok fazla etkiliyor.
Mesleğin güzel tarafı, hastalarınızın göstermiş olduğu sevgi ve minnet duygusu
oluyor. Bir de Amilodoiz’li bir hastamız gelmişti onu da unutamam. O vaka da
çok ilginçti, hasta çok kötü durumdaydı. Çocuk ailenin 8 kızdan sonra olan tek erkek
çocuğuydu. Tedaviden sonra çocuk düzeldi, baba da bir gün bizim servisin
girişine kocaman bir koçla geldi merdivenlere yatırdı ve şaşkın bakışlarımız
arasında dur diyemeden koçu kesti ve kanını da benim alnıma sürdü, gitti. İnsan
içinde olunca anılar bitmiyor.
“Edebiyatı ve müziği çok severim. Özellikle
de şiir okumayı çok seviyorum.”
Ben yaşantımdan çok mutluyum. İşimiz, sosyal hayatımızı çok
olmasa da etkiliyor. Eşim bu durumdan belki biraz şikâyetçi olabilir. Ama uzun
yıllardır evli olduğumuz için onlar da alışıyorlar.
Edebiyat ve müziği çok severim, özellikle de şiir okumayı
çok severim. Uzmanları, asistanları hep şiirden sözlü yaparım ama fazla şiir bilmiyorlar,
bundan dolayı üzülüyorum. Onun dışında ise çalışmayı çok seviyorum.
“Disiplinli olmak, çok çalışmak, verilen
sözü tutmak ve işleri zamanında yapmak başarıyı getirir.”
Gençlere söyleyeceklerim belki çok beylik olacak ama en
önemlisi disiplinli olmak, çok çalışmak, verdikleri her sözü tutmak, işlerini zamanında
yapmak başarıyı yakalamak için önemli kriterler. Bunlara dikkat edip uygularsanız, sonrasında
ardı ardına her şey sular, seller gibi akar gelir.
Disiplinli çalışmak çok önemli, mesleğiniz adeta yaşam
biçiminiz olmalı. Eğer ki hekimlik sizin yaşam biçiminiz olmazsa çok başarılı
olamazsınız. Diğer yapacağınız her iş hekimliğinizin etrafında dönen işler
olmalı, yani ana merkeziniz hekimlik olmalı. Odak noktanızda hekimlik olursa ve
uğraş alanlarınız bağlantılı ise, başarı gelecektir.
Sevgi ve Saygılarımla,
Prof. Dr. Özgür
Kasapçopur
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı
Çocuk Romatolojisi Bilim Dalı
- Kaynak:
- Kategori:SAĞLIKTA FARK YARATANLAR