Sağlıkta Fark Yaratanlar :
Prof. Dr. Vahit Özmen
Hayatını öğrenmeye ve öğretmeye adamış örnek bir bilim
adamı. Yaptığı ve önderlik ettiği bilimsel çalışmalar ile öğrencileri, asistanları,
meslektaşları ve hastalarının saygı ve sevgisini kazanan Prof. Dr. Vahit Özmen,
başarılarla dolu hayat hikâyesini Doktorclub üyelerimiz ile paylaştı.
“Hayalimde mühendis veya pilot olmak
vardı”
1954 yılında yedi çocuklu bir ailenin 3. çocuğu olarak Muş’ta
dünyaya geldim. O zamanlar Nahiye Müdürlükleri vardı ve babam Muş’a bağlı bir
nahiyenin müdürlüğünü yapıyordu. İlkokul 1. ve 2.sınıfı Muş’ta Cumhuriyet İlkokulu’nda
okudum. Daha sonra babamın tayini nedeniyle ilkokulu Van İnönü İlkokulu’nda
tamamladım. Okula 3. sınıfta başladığımda henüz ders sıraları gelmemişti ve
evden getirdiğimiz sandalye ve masalarla derslere başlamıştık. Ortaokul ve
liseyi de Van Atatürk lisesinde okudum.
Atatürk Lisesi’nde çok değerli, bizlere çok şeyler katan öğretmenlerimiz
vardı. Ortaokul ve lise yıllarında başarılı bir öğrenciydim, o yıllarda liseyi
bitirince inşaat mühendisi veya pilot olma hayalim vardı ve liseyi derece ile
bitirenler Harp Okullarına mülakatla alınıyorlardı. Derslere hazırlanmam ve
ödevlerimde babamın desteği olmasına rağmen, yapacağım eğitim ile ilgili
tercihlerimde annemin daha fazla etkisi oldu. Nitekim pilot olma hayalinden
vazgeçtim ve İstanbul Teknik Üniversite’sinin sınavlarına girerek inşaat mühendisliğini
kazandım. Ancak bir yıl sonra tıp eğitiminin benim için daha uygun olacağını
düşünerek İstanbul Tıp Fakültesi’ne girdim.
Tıp fakültesinin ilk yılını İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi
içindeki Ord. Prof. Dr. Cemil Bilsel Konferans Salonu’nda sayıları binlere
ulaşan diğer fakültelerin (Cerrahpaşa Tıp, Veterinerlik, Diş Hekimliği, Botanik
ve Zooloji Fakülteleri) öğrencileri ile birlikte okuduk. Çok deneyimli
hocalarımızdan teorik ve pratik uygulamalı dersler aldık.
Fakültenin 2. yılını Beyazıt’taki merkez binada geçirdik. Fakülte’mizin
en önemli sınıfı olarak kabul edilen bu sınıfta derslerimizi ordinaryüs
profesör ve çok tecrübeli profesörler verir ve aynı hocalarımız bizlerin
yaptığı pratiklere de eşlik ederlerdi. Özellikle anatomi dersi Nurettin Berkol
amfisi ve kadavra salonlarımızı unutmak mümkün değil. O amfide ders veren
anatomi hocamız Sami Zan’ın derslerinden bahsetmeden geçemeyeceğim. Hocamız 50
dakikalık dersin en az 20 dakikasını fıkra ve sohbetle bizlere yaşam dersleri
vererek geçirirdi. İktisat, işletme ve hukuk gibi diğer fakültelerden öğrenciler
de gelerek bu dersleri zevkle izlerlerdi.
“Trene bineceği sırada Sirkeci
garında eline Atatürk’ten gelen telgraf ulaşıyor”
İkinci sınıfta diğer unutamayacağımız hocamız, fakültemizde fizyoloji
ve biyofizik kürsülerinin kurucusu olan ve başbakanlık da yapan
Ord.Prof.Dr.Sadi Irmak’tı. Sadi Hocamız, kendisinin Atatürk tarafından Berlin’e tıp eğitimi
için gönderilişini, Sirkeci Gar’ında tren hareket etmek üzere gelen telgrafı
gözleri dolarak anlatırdı. Telgrafta ulu
önderimiz başarılar dilerken, aldıkları eğitimden sonra ülkelerine bilim ve
teknoloji içeren yeniliklerle dönmelerini istemektedir. Hocamız Almanya’da
başarılı bir öğrencilik dönemi geçirerek ülkemize ve fakültesine dönmüştür. Bu
olay benim de yaşamımda bir eğitim gönüllüsü olarak ülkeme hizmet etmemin
tohumlarını ekmiştir.
Temel Bilimler binamızın bitmesi üzerine üçüncü sınıfta Çapa’ya
döndük. Öğrenciliğimin önemli bir kısmında kaldığım Eskişehir Öğrenci Yurdu, Çapa’ya
oldukça yakındı, yürüyerek gidip gelebiliyordum. Bu sınıfta da birbirinden
değerli patoloji profesörlerinden (Münevver Yenerman,.Altan İplikçi, Ferhunde
Dizdaroğlu vs.) dersler aldık.
“Okul arkadaşımızı öğrenci
olaylarında kaybetmek bizlerde ciddi psikolojik travmaya neden oldu”
12 Eylül 1980 öncesi öğrenci olaylarının yoğunlaştığı bir
dönemdi. Bizi en çok üzen olaylardan biri sıra arkadaşım olan Barış Yıldırım’ın
bir öğrenci olayları sırasında hayatını kaybetmesiydi. Bu olay sınıf olarak
bizlerde çok ciddi bir psikolojik travma yaratmıştı.
Öğrenciyken yaz tatillerimi Van’da yaşayan ailemin yanında
geçiriyor ve Devlet Hastane’sindeki uzmanların kontrolünde pratik yapmaya
çalışıyordum. Bu sırada genel cerrahi uzmanlarının çok zor acil durumlarda
verdikleri kararlar ve yaptıkları cerrahi girişimler benim ihtisas konusu
olarak cerrahiyi seçmemde etkili olmuşlardır.
Ben fakültede okurken kardeşim Berlin Tıp Fakülte’sinde
okumaya başladı. O yıllarda yurt dışına gitmem söz konusu oluyordu, ama benim
hayalimde sürekli olarak İstanbul Tıp Fakülte’sinde öğretim üyesi olmak vardı.
1978 yılında fakülteyi birincilikle bitirdim. Bu benim geleceğim için de önemli
bir başarıydı. Van’dan gelip İstanbul’a adapte olup böyle bir başarıya ulaşmak
özgüvenimi artırmıştı.
Fakülteyi bitirdikten sonra aynı yıl açılan asistanlık
sınavını kazanarak, İstanbul Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Kürsüsü’nde asistan
olarak göreve başladım. Türkiye’nin en değerli ve becerikli cerrahi hocalarının
(Süleyman Dirvana, Fikri Alican, Ali Uras, Kaya Çilingiroğlu, Yusuf Gökşen,
Metin Ünal ve diğer hocalarım) yanında yetişmek bizlerin en büyük şansıydı.
Asistanlığımın 2. yılında fakültemizin son sınıfındaki arkadaşım Dr.Nevin
Keskin ile evlendim.
Asistanlık dönemimiz çok sık ve yoğun nöbetlerle geçti. 12
Eylül 1980 öncesi ve sonrası gelişen olaylar sonrası getirilen yaralılar sanki
bir savaş cerrahisi yapıyormuş gibi bizlerin daha fazla cerrahi pratik
yapmamızı sağladı. O dönemde ülkemizde yaşanan ekonomik sıkıntılar, cerrahi
malzemelere ve diğer aletlere ulaşmamızı oldukça zorluyordu.
“Tavşanda deneysel endotoksik şok oluşturup,
Exchange transfüzyon ile tedaviyi araştırdım.”
1982 yılında Deneysel Tıp Araştırma Merkezi’mizde (DETAM)
yaptığım bir deneysel çalışmada tavşanlarda endotoksik şok oluşturup, exchange
transfüzyonla bu şokun tedavisini araştırmıştım. Daha sonra aynı yıl genel
cerrahi uzmanı oldum.
“Darülaceze’yi dışarı hizmet sunumuna
açtık”
Eşim İstanbul Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum
Kürsüsü’nde asistan olduğu için mecburi hizmetimi İstanbul’da yapacaktım. Sağlık
Bakanlığı’nda çektiğim kura sonucu Darülaceze Hastane’sine geldim. Darülaceze,
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı bir sosyal kuruluştu. 9 tane binası
vardı. Burada kimsesiz çocuklar ve bakıma muhtaç kişiler kalıyordu. Hastanesi
olmasına rağmen, yönetmeliğinde dışardan hasta kabulü mümkün değildi. Burada
diş hekimi dahil 6-7 uzman arkadaşım ile birlikte görev yapıyorduk. Sınıf
arkadaşım Dr.Hüseyin Keskin de dâhiliye uzmanı olarak kurada buraya gelmişti. Bizlerin
daha çok hastaya ulaşabilmesi için poliklinleri dışarıya açacak bir teklif
hazırlayarak Darülaceze Müdürü Hilmi Şener Bey’e ilettim. İstanbul Belediye Meclisi’nin kararı ile
Darülaceze Hastanesi’ni dışarıdaki hastaların da gelebileceği polikliniklere
kavuşturduk. Yine Darülaceze’de atıl durumdaki bir ameliyathaneyi faaliyete
geçirerek bir kaç ameliyat yaptım. Sonrasında kadrolu anestezi uzmanı
olmadığından ameliyat hizmetini devam ettiremedik. Darülaceze’de geçen 3 aylık
sürede uzmanların nöbet tutmasını sağladım. Nöbetlerde tüm koğuşları gezerek
aceze ve hastalarla ilgilenmeye moral vermeye çalıştık. Özellikle terk edilen
çocukların yuvadaki durumunun beni çok etkilediğini vurgulamak isterim. Başta
çevrede yaşayanlar olmak üzere tüm İstanbulluların boş zamanlarında buraları
sık sık ziyaret etmesini ve onlara sevgi ve şefkat götürmelerini, sosyal,
psikolojik ve maddi destekte bulunmalarını tavsiye ederim.
Sonra askerlik dönemi geldi. Ankara Etimesgut’ta 2 aylık temel
eğitimi alarak ve yapılan sınavlarda dereceye girerek Gümüşsuyu Askeri
Hastanesi’ne geldim. Oradaki askerlik dönemimde (1983-1984) çok değerli
Başhekimimiz Albay Bülent Eralp ile çalışma şansı buldum. Askerlik döneminde
spinal anestezi yapmayı ve uygulamayı öğrendim. Askerlik sonrası mecburi hizmete Haseki Eğitim
ve Araştırma Hastanesi’nde devam ettim. İki yıla yakın (1984-1986) süren
mecburi hizmetimi burada tamamladım. Haseki’de çalışırken şefimiz Prof. Dr.
Onat Arınç ile diğer eğitim hastanelerini de kapsayan haftalık bilimsel
toplantıları başlattık. Ayrıca ilk defa olarak Haseki Hastane’sinde benimle
birlikte olan diğer cerrahi uzmanları ile birlikte genel cerrahi uzmanlık
nöbetlerini oluşturduk ve acil hastaların ameliyat için diğer hastanelere
sevklerini önlemiş olduk.
1986 yılında mecburi hizmetimi tamamlayarak İstanbul Tıp
Fakültesi Cerrahi Kürsü’süne başasistan olarak geri döndüm.
“Türkiye’nin ilk meme polikliniğini
İstanbul Tıp Fakültesi Kürsüsü’nde açtık.”
Türkiye’nin ilk meme polikliniğini tez hocam Prof.Dr.Metin
Ünal’ın da desteği ile 1986 yılında Çapa’da hizmete soktuk. Bu ülkemizde bir
organa özgü olarak açılan ilk poliklinikti. 1987 yılında başarılı bir doçentlik
sınavı verdim, jüri başkanı olan Prof. Dr. Yılmaz Sanaç ve Prof.Dr.Zeki Çandar benim
ülkemde kalarak Türk Tıbbına hizmet etmem gerektiğini bildirdiler. Bu
öğütlerini yaşamım boyunca hep aklımda tuttum ve bana çok önemli bir itici güç
oldu.
1987 yılında meme kanseriyle ilgili multidisipliner toplantıları
başlattık. Bu amaçla Patoloji Anabilim Dalı’nda yapılan haftalık tümör konseyine
Nijat Bilge, Erkan Topuz, Altan İplikçi, Metin Ünal, Gülden Acunaş gibi
hocalarımız katılıyordu. Metin Ünal hocamın da ısrarı ile meme kanseri
konusunda yoğunlaşmaya başladım.
1989 yılında Metin Ünal, Hamdi Güngel, Yavuz Bozfakıoğlu,
Altan İplikçi, Nijad Bilge hocalarımla birlikte Türkiye’nin ilk meme derneği
olan İstanbul Meme Hastalıkları Derneği’ni kurduk.
“Gelen teklif üzerine Amerika New
Orleans’taki Tulane Üniversitesi’ne gittik.”
1989-1991 yılları arasında Amerika Birleşik Devletleri
Tulane Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne “Cerrahi Onkoloji ve Meme Kanseri konularında
çalışmalar yapmak üzere davet edildim. Gelen teklif iki yıllık bir süre içindi ve
tüm masraflarımızı karşılıyordu. O sırada eşim de İstanbul Tıp fakültesi’nde Kadın
Hastalıkları ve Doğum Uzmanı olmuş ve Süleymaniye Kadın Hastalıkları ve Doğum Hastanesi’nde
mecburi hizmetini tamamlamıştı.
Eşim ve oğlum ile birlikte 1989 yılının Eylül ayında Amerika’ya
New Orleans şehrine gittik. Tulane Üniversitesi o bölgedeki en iyi üniversitelerden
biriydi. New Orleans güzel bir şehir olmasına rağmen güneyde Meksika körfezine
yakın olduğu için oldukça sıcak ve rutubetliydi. Başlangıçta iklimi bizi
oldukça etkiledi ama kısa sürede alıştık. İngilizce benim için her zaman sorun
olmuştu. Çünkü Van’da ortaokul ve lisede aldığımız İngilizce dersleri
yetersizdi. Emekli albay olan Fuat hocamızın öğrenciliğim sırasında sonradan
yıkılarak otopark yapılan tarihi Tevfik Sağlam Amfisinde bizlere verdiği İngilizce
tıp eğitiminin çok yararını görmüştük.
Ancak daha akıcı konuşabilmek için gitmeden önce dersler aldım. Yine de New
Orleans’ın farklı aksanını anlamak oldukça zamanımı aldı.
New Orleans Tulane Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi
Anabilim Dalı’nda çok sıcak bir ortamda Klinik Direktörleri (Dr.Watts Webb,
Dr.Louis M. Flint) ve diğer öğretim üyeleri ile birlikte 2 yıl süren yoğun bir
çalışma dönemi geçirdim. Cerrahi onkoloji ve meme kanseri üzerinde çok sayıda
deneysel ve klinik çalışma gerçekleştirdim. Bunları kongrelerde sunarak makaleler
şeklinde yayınladım. Çalıştığım sürede
aynı tıp fakültesinin gastroenteroloji bölümünün başında Prof. Dr. Atilla Ertan
adında çok değerli bir hocamız vardı. Atilla hocamızın önderliğinde deneysel çalışmalar
yaptık. Yeni geliştirilen polipeptidlerin sıçanlarda midenin asid sekresyonu
üzerindeki etkilerini araştırdık. Sıçanların ana toplayıcı damarına ilaç vermek
için kateter, midesine ise mide sıvısını toplamak için bir tüp yerleştiriyordum
(gastrostomi). Bu çalışmalarımız da ABD’deki kongrelerde sunuldu ve önemli
dergilerde yayınlandı. O sırada Atilla hocamız, kendisini Tulane
Üniversitesi’ne davet eden ve daha sonra vefat eden Prof.Dr.Kemal Akdamar adına
bir vakıf kurmuş, Türkiye’deki üniversitelerden gastro-enterologları araştırma
yapmak üzere davet ediyordu. New Orleans’taki 2 yıllık çalışmalar sonrasında
1991 yılında Türk Tıbbına hizmet etme amacı ile İstanbul Tıp Fakültesi’ne geri
döndüm.
“100’e yakın kurs ile 1000’den fazla cerrahın laparoskopik
cerrahiyi öğrenmesine katkıda bulunduk.”
Tulane Üniversitesinde kalmam konusunda teklif almama rağmen
ülkeme döndüğüm için çok mutluydum. 1991 yılında laparoskopik cerrahi yapmaya
başladım ve hocamız Prof.Dr.Cavit Avcı önderliğinde ülkemizdeki 1000’den fazla
cerrahi uzmanına laparoskopik cerrahi kursları verdik. 1993 yılında ülkemizde ilk
laparoskopik Nissen, laproskopik kolon ve laparoskopik splenektomi
ameliyatlarını gerçekleştirdim. Bu girişimleri daha sonra yaptığım laparoskopik
torakoskopik özofajektomi ve diğer ileri laparoskopik girişimler takip etti.
“Metin Ünal hocamın da telkinleriyle
meme hastalıkları alanına yoğunlaştım.”
Amerika’dan döndükten sonra cerrahinin ve bilimin hangi
alanı konusunda yoğunlaşacağım konusunda ikilem yaşadım. Bir tarafta sürekli gelişen, endüstrinin
zorladığı ve benim çok çabuk adapte olup, ülkemizde ilklerini uygulama şansı bulduğum
laporoskopik cerrahi, diğer tarafta
yurtdışında daha fazla bilgi birikimi ve uygulama alanı bulduğum meme kanseri
vardı. Sonuç olarak, araştırmalarımı Türkiye’nin ilk poliklinik ve meme ünitesini
kurduğumuz meme hastalıklarında yoğunlaştırmaya karar verdim. Bu kararımda
Metin Ünal hocamın önerileri de etkili oldu.
Katıldığım toplantılarda gelişmiş ülkeler meme kanserinin
epidemiyolojisi, demografik, klinik, patolojik ve sağkalım özellikleri hakkında
bilgiler verirken, ülkemizde bu alanda
hiçbir veri olmaması beni üzen noktalardan biriydi. Bu nedenle 1986 yılında kurduğumuz
“Meme Kanseri Arşivi’mizin” daha düzenli çalışması için tıbbi sekreterler
yetiştirmeye ve kayıt programını kontrol altında tutmaya çalıştım. 1987 yılında
Türkiye’de bir ilk olarak Nijad Bilge, Erkan Topuz, Altan İplikçi, Metin Ünal
hocalarımla birlikte Meme Kanseri Tümör Konseyi’ni başlattık. Türkiye’de eksik
olan temel klinik çalışmaların tamamlanması için yola koyulduk ve Prof. Dr.
Erkan Topuz hocamızın editörlüğünde meme kanseri ile ilgili kitaplar yazdık.
Meme kanseri eğitimine katkı için de 1992 yılında İstanbul
Tıp Fakültesi Cihat Tahsin Gürsoy amfisinde ilk Meme Hastalıkları Eğitim
Kursu’nu düzenledik. Cihad Tahsin Gürson, Çocuk Kliniği’nin direktörlüğünü
yapan çok değerli bir hocamızdı. Çocuk Kliniği’nde sözlü sınavımı yapmış ve sınavdan
sonra bana asistanlık teklif etmişti. Çocukları hasta olarak görmek benim için
çok zordu bu nedenle çocuk hastalıkları ve çocuk cerrahisi uzmanı olmayı
düşünmedim. Meme hastalıkları ile ilgili ilk kurstan sonra meme kanseri ile
ilgili yüzlerce konferans, kurs ve kongreler birbirini izledi. 2018 yılında Strasbourg/Fransa’da yapılan 20.
Dünya Meme Hastalıkları Kongresi’nin Başkanlığını yapma mutluluğunu yaşadım.
“Tolga’nın doktor olmasında, büyürken
fakültede yanımızda geçirdiği zamanın etkisi büyüktür.”
Asistanlığımın son yılında doğan oğlum Tolga çocukluğunu
benim ve eşimin asistanlık yaptığı fakültemizde geçirdi. Bu nedenle yuvası
olarak gördüğü fakültemizde okumaya karar verdi. Daha sonra da Marmara
Üniversitesi Tıp Fakülte’sinde genel cerrahi uzmanı ve öğretim üyesi (Doçent)
oldu ve şimdi çalışmalarını, araştırmalarını Miami Üniversitesi’nde devam
ettiriyor. Burada çalışmaları ile ödül alıyor ve önemli dergilerde makaleleri yayınlanıyor.
Bir babanın en büyük arzularından biri çocuklarının çok iyi bir eğitim görmesi
ve bilime katkıda bulunabilmesidir. Ben her zaman çocuklarıma benim bulunduğum
yerin ötesine geçmelerini ve daha başarılı olmalarını telkin ederdim. Bunu
gerçekleştireceklerine inanıyorum.
Tolga’nın genel cerrahi uzmanı olarak mecburi hizmet
kurasında Muş’u çekmesi bizim için çok tatlı bir sürpriz oldu. Çünkü Muş benim
doğduğum ve ilkokulun ilk iki sınıfını okuduğum bir ildi. Daha sonra babamın
memuriyeti nedeniyle Van’a geçmiş ilk , orta ve lise eğitimimi orada
tamamlamıştım. Muş’ta iki yıl okuduğum Cumhuriyet İlkokulu’nu eşim ile ziyaret
ettiğimizde okulun fiziksel yapısı ve sınıfların kalabalıklığı bizi üzdü.
Türkiye’nin ekonomik olarak son sıralarda bulunan bu ilimize bir ilkokul ve bir
de ortaokul yaptırarak ve sürekli destek olarak eğitime katkı sağlamak istedik.
“2001 yılında ülkemizdeki meme
hastalıkları ile ilgili dernekleri bir araya getirerek Meme Hastalıkları
Dernekleri Koordinasyon Kurulu’nu (MDKK) kurduk.”
İstanbul Tıp Fakültesi’nde kurslarımızı, kongrelerimizi
düzenlerken, 2001 yılında İstanbul, Bursa, İzmir Meme dernekleri ve Prof. Dr.
Semih Baskan hocamızın kurduğu Ankara Meme Derneği ile birlikte daha sonra
Türkiye Meme Hastalıkları Federasyonu adını alan Meme Hastalıkları Dernekleri Koordinasyon
Kurulu’nu kurduk.
Federasyon çatısı altında oldukça yoğun çalışmalar yapmaya
başladık. 2005 yılında daha sonra PubMed’e girme başarısı gösteren “European Journal
of Breast Health’i” yayın hayatına geçirdik. Dergimiz her ay 20.000 civarında
bilim insanı tarafından okunmakta olup, uluslararası bilimsel arenada önemli
bir yer edinmeyi başarmıştır.
“Meme hastalıkları kayıt programını
oluşturduk. 20.000 hastanın analizini yayınladık.”
Federasyon çatısı altında yine 2005 yılında “Ulusal Meme Kanseri Veri Tabanı”nı oluşturduk. Yüzden fazla parametreyi ve 13.000 hastanın analizini içeren bu programın ilk sonuçlarını 2014 yılında, 20.000 hastayı içeren analizini de 2017 yılında “Türkiye’de Meme Kanseri” adıyla hem Türkçe hem de İngilizce kitap olarak yayınladık.
Türkiye’de meme kanseri ile ilgili temel klinik çalışmaların
yokluğu beni meme kanseri tarama projesi yapmaya ve meme kanserinin genetiği
ile ilgili alanlara yönlendirdi. 2003 yılından 2017 yılına kadar T.C. Sağlık
Bakanlığı Kanser Dairesi Başkanlığı’nda Meme Kanseri Danışma Kurulu Başkanlığı’nı
yaptım. Bu süre zarfında mamografinin ücretsiz olarak yapılması, meme
kanserinde ulusal baz da tarama programlarının başlatılması, Kanser Erken
Tarama Merkezlerinin (KETEM) organizasyonu ve yaygınlaştırılması ve eğitim kurslarını
içeren projeleri Sağlık Bakanlığı Kanserle Savaş Dairesi ile birlikte
gerçekleştirdik. Türkiye Kanser Enstitüsü’nün kurulması için çalıştaylar
düzenledik.
“1000 Kadında yaptığımız çalışma ile Türkiye’de
meme kanseri farkındalığını ölçtük.”
İstanbul’da meme kanseri farkındalığını ve bilgi düzeyini
ölçmek için hazırladığımız proje, Seattle Washington bulunan The Breast Health
Global Initiative (BHGI) tarafından en değerli proje seçilerek 25.000 USD proje
desteği kazandı. Çalışma sonuçları; kadının 50 yaşın üzerinde olması, düzenli
jinekolojik muayene yaptırması ve kendi kendine meme muayenesi yapması, iyi bir
eğitim alması (en az lise mezunu oması), ailesinde meme kanseri olması, meme
kanserinin farkında olmasını ve mamografi çektirmesini sağlıyordu.
“Türkiye Meme Hastalıkları Dernekleri
Federasyonu’nun (TMHDF) Kanser Kayıt Programı’nda %32 olan Evre 0 ve I meme
kanseri oranı, Bahçeşehir’de yaptığımız toplum tabanlı mamografik tarama
programında %70,2’ye çıktı.”
2007 yılında meme kanseri konusunda deneyimli bilim adamları
ve meme kanseri tanısı alan veya ailesinde meme kanseri olan kadınlarımızla
birlikte Meme Sağlığı Derneği’ni (MEMEDER) kurduk. Bu derneğin amacı, ülkemizde
eksikliği hissedilen temel klinik çalışmaları gerçekleştirmek ve kadınlarımızda
meme kanseri farkındalığını artırmaktı. MEMEDER 2017 yılında Kamuya Yararlı
Dernek Statüsü kazandı ve toplum tabanlı organize tarama programı olan
“Bahçeşehir Meme Kanseri Mamografik Tarama Programı’nı ve çok sayıda
farkındalık etkinliklerini, konferanslarını hazırladı ve uyguladı.
2008 Yılında Bahçeşehir’de başlayan tarama programımız 2018
yılı Aralık ayının sonunda tamamlandı. Bu ücretsiz tarama projesi kapsamında
yaklaşık 10.000 kadın iki yılda bir evlerinden davet edilerek muayene edildi, mamografileri
çekildi, gerektiğinde ultrasonografi ve biyopsileri yapılarak kanser tanısı
alanlar tedaviye yönlendirildi. Tarama programı sonunda 136 hastaya erken evre meme
kanseri tanısı konuldu. Bu hastaların %70.2’si Evre 0 ve Evre 1 meme
kanseriydi.
“Türkiye’de meme kanseri tarama
yaşının 50’den 40’a indirilmesini sağladık.”
20.000 hastalık TMHDF kanser
kayıt programında Evre 1 meme kanseri oranı %29 iken Bahçeşehir tarama
programında bu oran %57’ye ulaşmıştı. Bu projeye katılan ve meme kanseri tanısı
konulan kadınların yaklaşık yarısı 40-49 yaş aralığındaydı. Bu proje ve
Bahçeşehir Mamografik Tarama Programı sayesinde Sağlık Bakanlığı mamografi ile tarama
yaşını 50’den 40 indirmiştir. Bu projeler kanser kayıt ve mamografik tarama
programlarının ülkemizde de uygulanabilirliğini göstermiştir.
“Evden davet edilerek mamografik
tarama programına katılan ve erken tanı konulan meme kanseri hastası 6 yıl daha
uzun yaşıyor.”
Yapılan çalışmamız, mamografik tarama programında kanser
tanısı konulan hastaların yaşam süresinin 6 yıl daha uzun olduğunu ve taramanın
tedavi maliyetini ciddi olarak düşürdüğünü göstermiştir.
Bahçeşehir projesi dışında bağışlarla Muş’ta bir mobil
tarama sistemi oluşturulup gezici taramaya başlandı. Bu proje örnek alınarak Sağlık Bakanlığı meme, serviks ve kolon kanseri taraması yapan mobil
tarama sistemlerini (Pembe Prenses) devreye soktu.
İstanbul Sağlık Müdürü olan Dr.Mehmet Bakar ile görüşerek 2006
yılında İstanbul’daki tüm eğitim ve araştırma hastanelerinde meme
polikliniklerinin kurulması sağlandı. Daha sonra yaptığımız bir çalışmada bu
meme polikliniklerinde bir yıl içerisinde 200.000’den fazla kadının muayene
olduğunu ve çok sayıda kadına meme kanseri tanısı konulduğunu saptadık. Meme polikliniklerinde
çalışan radyolog, cerrah, patolog arkadaşlarımız için düzenli kurslar
düzenleyerek onları meme kanseri bilgi düzeylerini artırdık.
2009-2011 yılları arasında Türkiye Meme Hastalıkları
Dernekleri Federasyonu başkanlığı görevini yürüttüm. Başkanlığım döneminde
Sağlık Bakanlığı Kanserle Savaş Dairesi ile birlikte tüm Türkiye’yi kapsayan sertifikasyonlu
eğitim kursları düzenledik. Amaç, KETEM, devlet hastanesi, tıp fakültesinde
görev yapan ve meme kanseri tanı ve tedavisine katkı sağlayan doktor ve hemşireleri
eğitmekti.
“Türkiye’de meme kanseri tedavisinde
gecikme 13-14 hafta civarında”
Yine bu dönemde 11 doğu ve orta Avrupa ülkesiyle birlikte
meme kanseri tedavisinde gecikme süresini ve buna neden olan faktörleri araştıran
makalemiz European Journal of Public Health dergisinde yayımlandı. Bu çalışmada
Türkiye’de meme kanseri tedavisindeki gecikmenin 14 hafta civarında olduğu,
bunun üçte birinin hasta ile ilgili faktörlerden (bilgisizlik, eğitim
eksikliği, hastalığı kabullenememe ve tedaviden korkma gibi), üçte ikisinin ise
sağlık sisteminden kaynaklandığını (muayene, radyolojik tanı ve tedaviye
başlamaktaki gecikmeler) otaya koyduk.
Türkiye Kanser Enstitüsü’nün kurulması ve yönetmeliğinin
hazırlanması için çalıştaylar düzenledik. Bu enstitü 2014 yılında kurulunca Bilim
Kurulu Üyesi olarak görevlendirildim ve araştırmalarımın bir bölümünü enstitü
bünyesinde yapmaya başladım. Burada
hazırladığımız projelerden bir tanesi ülkemizdeki bölgelere göre karsinojenlerin
belirlenmesi ve bunların önlenmesi için hazırlanmıştı. Bu projemizin birinci
aşaması TUBİTAK tarafından kabul edilmiş olup, 2. Aşama için bekleme
sürecindeyiz. Türkiye Kanser Enstitüsü’nde hazırladığımız ikinci projede ise
bölgelere göre kanser sıklığının tespiti ve bunların önlenmesi, taranması ve
etkin tedavisinin yapılması konusundadır.
“Meme kanserinin tedavisi çok büyük değişimler
yaşadı.”
Meme kanseri ile ilgili olarak 1986 yılında başlattığımız arşivimizde
bugün 5.000’in üzerinde kayıtlı hasta bulunmaktadır. Ayrıca çok uzun bir
süredir çalıştığım İstanbul Florence Nightingale Hastanesi’nde de 3.000’e yakın
hastanın düzenli olarak takipleri yapılmakta ve sonuçları klinik çalışmalarda
kullanılmaktadır.
Meme kanseri cerrahi tedavisi, radikal mastektomiden,
modifiye radikal mastektomiye, buradan da meme koruyucu cerrahiye geçiş
sağladı. Yüksek morbiditesi olan aksiller disseksiyondan bekçi lenf nodülü
biopsisine tüm yenilikleri yaşamaktayız. İstanbul Tıp Fakültesi’nde meme
kanserinin cerrahi tedavisindeki tüm yenilikleri ilk olarak uygulayan ve
ülkemize öğreten bir klinik olma özelliğini taşımaktayız.
“Meme kanseri nedeniyle kemoterapi verilen
hastaların üçte birinde kemoterapiye ihtiyaç duyulmamaktadır.”
Meme kanserli hastalarda yaptığımız 21-gen analizi çalışması
ile hastaların yaklaşık üçte birinde tedavi kararının değiştiğini ve hastalara
kemoterapi verilmesinden vazgeçildiğini saptadık. Ayrıca akraba evliliği ile patojen
genlerin ilişkisini başka bir klinik çalışma ile araştırdık.
“Dünya’da ilk defa kemik metastazı
olan hastalarda cerrahi müdahalenin yaşam süresini uzattığını gösterdik.”
TMHDF çatısı altında yaptığımız prospektif randomize klinik çalışmada,
meme kanseri tanısı sırasında uzak metastazı olan hastalarda cerrahi tedavinin
rolünü araştırdık. Kemik metastazı olan hastalarda cerrahi tedavinin yararlı
olduğunu gösterdik. Bu ASCO’da 2017 yılnda oral olarak sunuldu ve 2018 yılında Annals
of Surgical Oncology dergisinde yayımlandı.
“Her gün yaklaşık 1 saat kadar spor
yaparım.”
Ben spor olarak futbol ve tenisi çok seviyorum. Futbol oynayamıyorum ama tenis oynuyorum. Ayrıca hemen hemen her gün 1 saat kadar kapalı salonda spor yapıyorum. Fenerbahçe’liyim ve Fenerbahçe Genel Kurulu üyesiyim. 2000-2004 yılları arasında 4 yıl Türkiye Futbol Federasyonu Sağlık Kurulu Başkanlığı yaptım. Bu 4 yıl içerisinde Türkiye'de futbol kulüpleri doktor, masör ve fizyoterapistleri için kongreler düzenledim. Görev yaptığım süreçte Japonya ve Güney Kore’de yapılan dünya şampiyonasında futbol takımımız için özel beslenme, kondisyon ve egzersiz programı hazırladık ve psikolog hocamız ile futbolcularımıza destek vermeye çalıştık. Teknik Direktörümüz Şenol Güneş ile Dünya Futbol Şampiyonasında büyük bir başarı göstererek Dünya üçüncüsü olduk.
“Değerlerimize sahip çıkalım.”
Bugüne kadar 10.000’in üzerinde öğrenciye ve binlerce
asistana ders veren biri öğretim üyesi olarak meslektaşlarıma bir takım değerlere
sahip çıkmalarını öneririm. Bizim fakültemizden mezun olan Prof.Dr.Aziz Sancar hocamızın
Nobel Ödülü’nü alması bizim ne kadar değerli bir fakültenin mensubu olduğumuzun
kanıtıdır. Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün 1933 gerçekleştirdiği
“Üniversite Reformu” fakültemizin büyük bir hızla yükselmesini ve çok değerli
bilim adamları yetiştirmesini sağlamıştır. Öğrencilerime Atatürk ve fakültemize
olan vefa borçlarını bir şekilde ödemelerini tavsiye ediyorum.
“Albert Einstein’ı ameliyat eden Prof.Dr.Rudolph
Nissen 6 yıl süre ile İstanbul Tıp Fakültesi Cerrahi Kliniği Direktörlüğünü
yaptı.”
Atatürk’ün 1933 yılında yaptığı “Üniversite Reformu” sayesinde
sadece İstanbul Üniversitesi’ne 85 Alman bilim adamı gelmiştir. Bunlardan Prof.Dr.
Rudolf Nissen cerrahi kliniğimizin direktörü olarak 1933-1939 yılları arasında hizmet etmiştir. Nissen’in
getirilmesi ülkemizde genel cerrahinin gelişimine müthiş bir katkı sağlamıştır.
Nissen dünyada ilk defa tüberkülozlu hastanın bir akciğerini alarak kalan
sağlam akciğeri ile hastanın yaşayabileceğini göstermiştir. Bu ameliyatlardan
birini de Albert Einstein’a uygulamış ve Einstein’ı sağlığına kavuşturmuştur.
Nissen’in dünyada ilk olarak yaptığı Nissen Fundoplikasyon ameliyatını
laparoskopik olarak yapmak ve onun adını verdiği amfide (Münih Ludwig
Maximilian Üniversitesi’nde) iki kez sunmak bana oldukça heyecan vermiştir.
“Geleceğin doktorları arasında büyük
bir yarışma olacaktır.”
Genç meslektaşlarım ve öğrencilerimle birlikte iken onlara bilimin
çok hızla değiştiğini, bilgilere ulaşmanın kolay olduğunu çok çalışmalarını,
evrensel bir dil olan İngilizce’yi çok iyi öğrenmeleri gerektiğini söylüyorum. Bugün
ülkemizde 100’ün üzerinde tıp fakültesi ve 100.000’den fazla tıp öğrencisi olduğundan,
yakın bir gelecekte doktorlar arasında ciddi bir rekabet ortamı doğacaktır
donanımlı olarak buna hazır olmaları gerekiyor. Hekimlik çok özel ve yaşam boyu
kullanılabilecek bir meslek, karşımızda tedavi edilmesi gereken dğerli
varlıklarımız, hastalarımız var.
Genç meslektaşlarımın hastalarıyla empati kurmaları, hastalarını
dinlerken, muayene ve tedavi ederken kendi ailelerinden biri olarak görmeleri
gerekiyor. Tabii ki hekime şiddet büyük bir suç ve hepimizi üzüyor ve yaralıyor,
bizlere tarifsiz bir acı veriyor. Ama bizlerin de üzerimize düşeni yapıp, hasta
ve yakınlarının saldırılarından kendimizi korumamız ve daha dikkatli olmamız
gerekiyor. Unutmayalım hastalar ve yakınları hekimleri bir kurtarıcı olarak
görüyor ve onlardan çok şey bekliyorlar. Bunlara zaman ayırmak, onları
anlayışla karşılamak, dinlemek, mevcut
hastalığı onların anlayacağı bir dille anlatmak ve gereken her şeyin
yapılacağını ve yapıldığını söylememiz, yapamayacağınız ya da tutamayacağınız
sözleri vermememiz, başka bir meslektaşımızın yaptıklarını onların önünde kötülemememiz
gerekir.
“Tıp hızla gelişiyor. Birçok yeniliğe
şahit oldum”
Tıp hızla gelişiyor. Eğitim dönemimde genel cerrahide devrim
niteliğindeki değişimlere tanık oldum. Örneğin meme kanserinin tedavisinde
radikal mastektomiden meme koruyucu cerrahiye, aksiller disseksiyondan bekçi
lenf nodülü biyopsisine geçildiğini, hemen her türlü cerrahi girişimin laparoskopik
veya robotik olarak yapıldığını yaşadım. Yarınlar bize daha önemli
değişikliklerin ortaya çıkacağını gösterecek. Dolayısıyla öğrencilerime ve meslektaşlarıma
çok okumalarını, mevcut bilgilerini sıkça tekrarlamalarını, kendilerini devamlı
yenileyerek bilgilerini güncel tutmalarını öneriyorum. Mesleğimizi icra ederken maddi beklentiler son
sırada yer almalıdır. Bence bu meslek dünyanın en güzel ve saygın mesleğidir. Meslekte
çok çalışılarak elde edilen başarı her türlü maddi ve manevi kazancı birlikte getirecektir.
Ayrıca meslektaşlarıma kendilerini araştırma yönünde
geliştirmelerini, tıbbi istatistik öğrenmelerini, tedavi ve ameliyatları ettikleri
hastalar için arşiv oluşturmalarını öneririm. Arşivlerini zaman zaman
inceleyerek sonuçlarını klinik araştırmalara dönüştürmelidirler. Bilim adamı
olmak için kendi portföyünüze sahip olmalı, çalışmalar yapmalı ve bunları diğer
bilim adamları ile paylaşmalısınız.
“Öncelikle elimizdekileri
değerlendirelim.”
Meslektaşlarımın çok yönlü olmalarını, çalışmalarını
isterim. Mesleklerini icra ederken, çevresindeki insanları kendi alanları ile
ilgili olarak bilgilendirmeleri ve sivil toplum kuruluşlarına, bilimsel ve
sosyal derneklere üye olmaları gerekir.
Ben haftasonu dahil bir haftalık çalışma programı
hazırlarım. Hafta içi ders, pratik, ameliyatlar, bilimsel ve sosyal sorumluluk
projeleri ile geçiyor. Haftasonları ise editörü olduğum dergilere gelen
makalelerin değerlendirilmeleri, yaptığımız klinik çalışmaların gözden
geçirilmesi ve yazılması ile geçmektedir.
İstanbul Florence Nightingale çalışma grubumuz ile
yaptığımız haftalık bilimsel projeler ve çalışmalar da oldukça zamanımızı
almaktadır.
“Başarı için çok ve sürekli çalışmak zorunludur.”
Benim başarı için birinci kriterim çok ve devamlı çalışmak,
ikincisi ise araştırmalar yaparak bunları konferanslar, makaleler ve kitaplarla
bilim dünyası ile paylaşmaktır. Ülkemizde yapabildiğimiz çalışmalar
uluslararası arenada da ilgi görüyor, sunuyor ve yayımlıyoruz. Kliniğimizin
meme kanseri konusunda Orta Asya, Orta-Doğu, Balkanlar ve Doğu Avrupa’ya oranla
daha iyi bir düzeyde olduğunu düşünüyor ve görüyorum. Ancak daha çok çalışarak
bunu daha ileriye götürmemiz, gelişmiş ülkeler düzeyine çıkmamız
gerekiyor.
Yeni tıp fakültelerinin daha önce kurulan tıp fakülteleri
ile olan iletişimini artırmalıyız. Öğretim elemanı değişim programını
uygulamalıyız. Amerika’da bulunduğum süre içinde her hafta alanında çok
başarılı bir bilim adamı çalıştığım kliniğe misafir olarak gelir, bilgilerini
paylaşır ve ameliyatlara girerdi. Kendilerinden çok şeyler öğrenirdik.
Ülkemizde de bunun mutlaka uygulamalı ve tıp fakülteleri arasındaki bilimsel
seviye farkını azaltmalıyız.
Son olarak, bu yazıyı hazırlanması için benimle röportaj
yapan Doktorclub kurucuları ve yöneticilerine teşekkür ediyorum.
Prof. Dr. Vahit Özmen
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi
Genel Cerrahi Anabilim Dalı
Kategori: SAĞLIKTA FARK YARATANLAR
DİĞER Haberler
KATEGORİLER
DİJİTAL MAGAZİNLER
2024 - Sayı 1
2023 - Sayı 1
2022 - Sayı 1
Diğer Dijital Magazinlerimiz