Röportaj: Doç. Dr. Doğan Yücel ile "Türk Biyokimya Derneği"ni ve Biyokimya Alanındaki Gelişmeleri Konuştuk

  • 01/03/2019

Röportaj: Doç. Dr. Doğan Yücel ile

Bugün 2 500 üyesi ve İstanbul, İzmir, Adana gibi üç büyük şehirde bulunan şubeleriyle, Türkiye’nin önde gelen ulusal derneklerinden birisi olan Tıbbi Biyokimya Derneği başkanı Doç. Dr. Doğan Yücel ile dernek çalışmaları, biyokimya, klinik biyokimya alanındaki gelişmeleri ve teknolojinin etkilerini konuştuk. 

Kendinizi kısaca tanıtır mısınız? Ekibinizi tanıyabilir miyiz?

Hacettepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nden 5 yıllık yüksek lisans derecesiyle 1979’da mezun oldum. Biyokimya ve Klinik Biyokimya uzmanlık öğrenimime Türkiye Yüksek İhtisas Hastanesi’nde başladım (1985). Aynı hastanede 1988 -1998 yılları arasında Başasistan olarak görev yaptım. Bu sırada 1996’da Biyokimya Doktoramı tamamladım, 1997’de Biyokimya Doçenti oldum; 1998’de Eğitim Görevlisi olarak S.B. Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne atandım. Halen bu kurumda Tıbbi Biyokimya Bölümünde İdari ve Eğitim Sorumlusu olarak görev yapmaktayım. Şu anda Türk Biyokimya Derneği Başkanıyım. Sağlık Bakanlığı Sağlık Hizmetleri Gene Müdürlüğü Tıbbi Laboratuvarlar Bilim Kurulu üyesiyim; Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü Yenidoğan Taraması Bilim Kurulu ve Hemoglobinopati Bilim Kurulunda görev yapıyorum. Şu ana kadar hakemli dergilerde yayımlanmış 130 makaleye sahibim, bu makalelerden SCI ve SCI-E kapsamındaki dergilerde yayımlanmış olanlara >1100 atıf yapılmıştır.  


Yönetim kurulumuz benim dışımda 8 kişi daha içeriyor. 

II. Başkanımız Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Biyokimya

AD’den Prof. Dr. Ferhan Girgin Sağın.

Genel Sekreterimiz, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Biyokimya

AD’den Prof. Dr. Z. Günnur Dikmen

Saymanımız, Sağlık Bilimleri Üniversitesi Ankara Sağlık Uygulama ve

Araştırma Merkezi Tıbbi Biyokimya Bölümü’nde Doç. Dr. Mehmet Şeneş



Üye arkadaşlarımızsa:

Prof. Dr. Ali Ünlü, Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Biyokimya AD

Doç. Dr. Oytun Portakal, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Biyokimya AD

Prof. Dr. Aylin Sepici Dinçel, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Biyokimya AD

Prof. Dr. Abdurrahman Coşkun, Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Biyokimya AD

Doç. Dr. Berrin İnal, Sağlık Bilimleri Üniversitesi İstanbul Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi Tıbbi Biyokimya Bölümü


“Kurulduğu 1975 yılından buyana pek çok uluslararası federesyon ve merkez organın ülkemizde temsilcisi olan derneğin bugün 2500 üyesi bulunuyor.”


Türk Biyokimya Derneği (TBD) 1975’de kurulmuş bir dernek. “Kamu yararına çalışan” dernek statüsünde. Bugün 2500 üyeye sahip. Üyeler esas olarak temel ve klinik biyokimyacılardan oluşuyor. İstanbul, İzmir ve Adana’da şubelerimiz var. 

TBD, pek çok uluslararası federasyonun veya merkez organın ulusal temsilcisi durumunda. Bunları kronolojik olarak sıralayacak olursam:


Federation of European Biochemical Societies (FEBS, 1978)

International Union of Biochemistry and Molecular Biology (IUBMB, 1978)

Balkan Clinical Laboratory Federation (BCLF, 1996)

International Federation of Clinical Chemistry and Laboratory Medicine (IFCC, 1997)

European Federation of Clinical Chemistry and Laboratory Medicine

(eski adı FESCC, şimdi EFLM, 1997)

World Association of Society of Patologists and Laboratory Medicine (WASPaLM, 2013)


TBD, 1976’dan beri yayımlanan ve 2008’den beri SCI-E’de indekslenen Turkish Journal of Biochemistry dergisinin sahibi konumunda. Dergimiz 2015’den beri De Gruyter Yayınevi tarafından yayımlanıyor (http://www.turkjbiochem.com).

Derneğinizin çalışmaları, hakkında bilgi alabilir miyiz?

Derneğimiz öncelikle dünyada ve ülkemizde biyokimya ve klinik biyokimyanın gerek bilim ortamında, gerekse uygulamada gelişmesi için katkı vermeyi amaçlar; bu alanda ülkemizi dünyada en iyi şekilde temsil etmeyi hedefler; ülkemizde lisans ve lisans üstü biyokimya ve klinik biyokimya eğitiminin gelişimine katkı verir; bu amaçla ulusal ve uluslararası kongreler, sempozyumlar, kurslar düzenler; iyi laboratuvar uygulamaları kapsamında Sağlık Bakanlığı ve Sosyal Güvenlik Kurumu’nun çalışmalarına destek verir; Türk Standartları Enstitüsü, Türk Akreditasyon Kurumu ve Ulusal Metroloji Enstitüsü gibi merkezi kuruluşlarla işbirliğini geliştirir;  tıbbi uygulamalara yönelik çalışma grupları kurar, uygulama kılavuzları hazırlar ve bunları otorite ile paylaşır (örneğin, kronik böbrek hastalığında laboratuvar uzmanlarının görevlerine yönelik hazırladığımız kılavuz Sağlık Bakanlığı tarafından benimsenmiş ve 81 ilde uygulanır hale getirilmiştir; venöz kan alma kılavuzu ve hastane tipi glikometrelerin seçimine yönelik hazırlanan kılavuzlar da uygulamada önemli kaynaklardır); klinik disiplinlerini laboratuvar etkinlikleri konusunda bilgilendirir ve işbirliği yolları arar; laboratuvar hatalarının en aza indirilmesi için eğitimler ve yönlendirmeler yapar; uygulayıcıların farkındalığını artırmak ve eksiklikleri ya da eğilimleri tespit etmesi ve sonuçlarının ileriye dönük olarak uygulamalara ışık tutması için meslektaşlar arasında anketler düzenler; laboratuvar ve çalışan güvenliğine önem verir; meslektaşlarımızın özlük haklarının takipçisidir ve savunur; meslektaşlarımız arasında iyi bir iletişim ve eşgüdüm sağlamaya çalışır; diyagnostik firmalarının da eğitimlerde bulunması ve bu alanda da bilginin gelişmesi için gayret gösterir; halkla ilişkilere önem verir, basın yoluyla halkımızı ve ilgilileri bilgilendirmeye çabalar; diğer mesleki kuruluşlarla etkinlikler düzenlemeye çabalar.

“Sadece maliyeti dikkate alan otomasyon sistemleri kalite sorunu yaratabilir. Biyokimya ve klinik biyokimya çok dinamik bir alan, dolayısıyla bu dinamizme ayak uydurmalıyız.”

 

Branşımızın öncelikli sorunlarından birisi, biyokimya ve klinik biyokimyanın çok dinamik bir alan olması nedeniyle, bu dinamizme ayak uydurma gereğidir; kuşkusuz lisans ve özellikle lisans üstü eğitim de bu dinamizme göre şekillendirilmelidir; uzmanlık eğitiminde standardizasyon çabaları olmakla birlikte hala çok büyük farklar vardır; bu konuda yurt dışı merkezlerin (IFCC ve EFLM) müfredat çalışmaları ile paralel standardizasyon çalışmalarına gerek vardır; sürekli eğitimde kredilendirme ve yeterlik sınavları konusunda boşluklar ve sıkıntılar vardır. 


Öte yandan, tıbbi laboratuvarlar gelişen teknoloji karşısında yenilikçi, cesur olmak zorundadır; ancak bu gelişmelerin mesleğe zarar vermesine imkan tanınmamalıdır. Örneğin laboratuvar alanında gelişen otomasyon meslektaşlarımızı ürkütmektedir, oysa yeni teknolojileri uygulayıp mesleği geliştirmemiz gerekir. Yeni teknolojilere ayak uydurulduğu ölçüde meslek kendisini koruyacaktır.


Otomasyondaki gelişmeler maalesef “hizmet alımları” yoluyla “megalaboratuvarlar” kurarak “maliyeti düşürme” gibi bir anlayış getirmektedir. Oysa total hizmet alımları ve  “megalaboratuvarlar” kaliteyi düşürmekte, maliyeti dolaylı olarak artırmaktadır. Kaldı ki, tıp ortamında tıbbi laboratuvarların maliyeti ülkemizde zaten çok düşüktür, toplam sağlık harcamaları içinde %2’yi geçmez. Megalaboratuvar yaklaşımı toplam test sürecinin en zor kontrol edilen kısımları olan ve dolayısıyla en çok hata kaynağının yer aldığı laboratuvar duvarları dışındaki alanlarda (analiz öncesi ve analiz sonrası süreçler) kontrolü daha da zorlaştırmaktadır. Üstelik eğitim ve mesleğin saygınlığı zarar görmektedir. En azından eğitim birimlerinde analitik işlemler yapılabilmeli, böylece uzmanlar ve uzmanlık öğrencileri işin mutfağında kalabilmelidirler. Merkezileşme uygulamalarında sadece maliyet değil öncelikle mesleğin saygınlığı ve eğitimin kalitesi göz önünde tutulmalıdır.


Bir başka önemli nokta, teknolojinin farklı laboratuvar disiplinleri arasındaki duvarları aşındırması, dolayısıyla sadece bir laboratuvar alt disiplini alanından (tıbbi biyokimya, tıbbi mikrobiyoloji gibi), tüm laboratuvar tıbbına doğru bir gelişimin olmasıdır. Ülkemizde de yapılacak eğitimlerle ve uygulamalarla bu gidişe şimdiden hazırlanmak gerekmektedir.


Branşınız için insan kaynakları yeterli mi? Gelecekte ülkemiz için branşınızda ne kadar insan kaynağına ihtiyacımız olacağını öngörüyorsunuz?

Şu anda rutin çalışmalar esas alındığında genel olarak insan kaynaklarımız yeterlidir. Altyapısı güçlü bir insan kaynağımız var. Bilgi birikimi ve uygulamalar bakımından iyi bir konumdayız. Bunu değerlendirmekte veya bu birikimi daha da geliştirmede eksiklikler olabilir. Eğitimin standardizasyonu bu hedefe varmayı hızlandıracaktır. Spesifik laboratuvar alanlarında (moleküler tanı (genel olarak omik teknolojileri), kütle spektrometri, ileri hematolojik testler, ileri hemostaz testleri, akış sitometrisi, doku tiplendirme gibi) yeni elemanlara ihtiyaç vardır ve bu ihtiyaç gittikçe artacaktır. Bu nispeten yeni alanlara şimdiden girmek gereklidir.

Uluslararası işbirliği ve projeleriniz hakkında bilgi alabilir miyiz?

Yukarıda da belirtiğim gibi, TBD pek çok uluslararası kuruluşun ulusal temsilcisi durumundadır. Geçmişte bu uluslararası kuruluşlarla çok sayıda bilimsel toplantı yapılmıştır. Örneğin IFCC’nin üç yılda bir yapılan Worldlab 2014 İstanbul Kongresi, ülkemizden ve dünyadan 5150 katılımcının yer aldığı bir dünya kongresi olarak başarıyla tamamlanmıştır. Daha önce 2500 katılımcının yer aldığı FEBS 2006 Kongresi de İstanbul’da yaptığımız önemli bir büyük kongredir. Böyle uluslararası kuruluşlarla işbirliği halinde pek çok bilimsel etkinlik (kongre, sempozyum, kurs) düzenlemiş durumdayız. Örneğin IUBMB ile ortak düzenlenen 5 farklı kurs, Prenatal Tarama Kursu Adana (2006), Balkan Klinik Laboratuvar Federasyonu’nun 2007 Antalya Kongresi, IFCC ile düzenlenen Kanıta Dayalı Laboratuvar Tıbbı Kursu (2008), Protein Kimyası (2009), FEBS Lizozomal Hastalıklar Kursu (2014), Kütle Spektrometri Uygulamaları Kursu (IFCC 2014) gibi… 

Gelecek için yol haritanız nedir? Ufukta yeni projeler var mı?

Bu yıl (2019 sonuna doğru) her yıl yapmakta olduğumuz ulusal kongremizi, gene her yıl yapılmakta olan BCLF kongresi ile birleştirdik ve 27-31 Ekim 2019 tarihinde Antalya’da 27. BCLF ve 30. Ulusal Biyokimya Kongresi adıyla yapacağız. 

Bu kongre öncesinde bilimsel makale yazımına yönelik iki önemli bilimcinin vereceği uluslararası EFLM kursunu özellikle vurgulamak isterim. 

Sürekli hareket halindeyiz ve bölgemizde İran, Azerbaycan, Gürcistan ve diğer bazı ülkelerin biyokimya ve klinik biyokimya bilimcilerini kapsayan yeni bir bölgesel organizasyon düşüncemiz de var. 

Ülkemizde standart laboratuvar uygulamaları için daha çok uygulamalara yönelik kılavuz hazırlama çabası içindeyiz. Bu yıl içinde önemli bir kesimi hazırlanacaktır. Örneğin, önümüzdeki bir iki ay içinde sonuçlandıracağımız bir proje, laboratuvar suyu kalitesi, hazırlanması, analizine yönelik bir kılavuzdur. 

Faaliyet gösterdiğiniz alana olan ilgiyi (Halk, Basın, Kamu) nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yaptığımız hemen her etkinliği halkımızla paylaşmak istiyoruz. Bunun için girişimlerde bulunuyoruz. Halkla ilişkilere önem veriyoruz ve etkinliklerimiz zaman zaman basında yer alıyor. Halkımızın dikkati gittikçe artmaktadır ve artacaktır da. Basın bu bakımdan çok değerli. Tabii, daha fazla yer bulmamız gerekli. Kamunun alanımıza ilgisi de yüksek. Ama bu işbirliğini daha da geliştirmek, kamunun ilgisini daha da artırmak ve kamuyu uygulamalar konusunda bilgilendirmek, yönlendirmek zorundayız. 

“Disiplinler arası işbirliği olmazsa olmaz.”


Bu konuda gerek diğer temel bilimler, gerekse klinik disiplinlerle işbirliğini geliştirmek zorundayız. Bu hem mesleki gelişim, hem halk sağlığı açısından gereklidir. Özellikle diyabet, nefroloji, endokrin ve metabolizma ve çocuk hastalıkları alanlarıyla işbirliği tüm kesimleri daha da geliştirecektir. Temel bilimlerde ise kimya, moleküler biyoloji ve eczacılık alanlarıyla sıkı işbirliği gereklidir. 

Alanınızdaki Ar-Ge/İnovasyon çalışmaları hakkında bilgi verebilir misiniz? Ar-Ge/İnovasyon çalışmalarının artması için neler yapılmalı?

Ar-Ge/İnovasyon çalışmaları konusundan meslektaşlarımızın bireysel ya da çalışma grupları halinde proje bazında girişimleri olmaktadır. TÜBİTAK bu bakımdan önemli bir merkez. TÜSEB diğer bir önemli kuruluş. 

Derneğimizin İzmir Şubesi dört yıldan beri in vitro diyagnostik sempozyumları düzenlemektedir. Bu sempozyumlarda Ar-Ge/İnovasyon ile ilgili hemen her kesimden bilimci veya idareci bir araya getirilmektedir. 

Ar-Ge/İnovasyon esas olarak maddi desteğe dayanır. Dolayısıyla bu konuda belirleyici olan son durumda devletin yaratacağı kaynaklar ve yönlendirmeler olacaktır. 


“Geleceğimizi bilişim, iletişim ve genetik alanlardaki gelişmeler şekillendirecek. Bu üç alan birbirini etkileyerek gelişimi ivmelenmektedir.


Aslında sadece bizim alanımızda değil, yaşamın hemen her alanında üç teknolojik gelişme etkili olmaktadır. Bunlar bilişim, iletişim ve genetik alanındaki teknolojilerdir. Bu üç alan birbirini de etkilemekte ve gelişimi ivmelendirmektedir. Bu kapsamda en önemli gelişmeler “Dijital Sağlık” olarak değerlendirebileceğimiz alandır. Yapay Zeka uygulamaları alanımızı şu anda bile önemli ölçüde etkilemektedir. Bu sayede ortaya çıkan “büyük veri” (big data), kolayca işlenebilecek ve gerek otoritenin hedefleri, gerek hastalıkların şu anda kestiremediğimiz pek çok veri ile ilişkisi saptanabilecek; bu verilerden hareketle bireysel sağlık uygulamalarına yönlenilecek; hasta başı test uygulamaları çeşitlenecek ve güçlenecek, insan genetik materyali ile ilgili bilgilerimiz artacaktır. Bütün bunlar sonuçta hasta sağlığı ve güvenliğini artırıcı unsurlardır. Ancak, özellikle yapay zeka uygulamalarının sağlıkta pek çok mesleği derinden etkileyebileceği açıktır. Bundan kaçınılmaz olarak laboratuvar disiplinleri de nasibini alacaktır.  Tabii ki, kötümser olmaya gerek yok. Bir kapı örtülürse, yeni bir kapı açılır. Elbette bu gelişmelere sahip çıkmamız, sancıları azaltacaktır.

“Laboratuvar alanında hasta başı testlerin güçlenmesiyle yeniden bir “desantralizasyon” yaşanabilir.”


Örneğin, biraz önce de belirttiğim gibi “bireysel tıp”a doğru bir gidiş var. Laboratuvar alanında hasta başı testlerin güçlenmesiyle yeniden bir “desantralizasyon” yaşanabilir. Dijital teknolojiler aslında bugünden laboratuvar alanına girmiş durumda. Örneğin onay (veya karar) destek sistemleri bugün iş yoğunluğu yüksek merkezlerde uygulanıyor.  Büyük veri analizleri yapılabiliyor, bunlardan yeni çıkarımlar yapılabiliyor. Bu süreçte genel olarak kişisel veriler daha kolay izlenebilecek ve yorumlanabilecek, böylece hasta güvenliği artacaktır.


Dijital teknolojiler sayesinde daha bugünden akıllı telefonlar hastaların kritik değerlerinin kliniklere/klinisyenlere bildirilmesinde kullanılmaktadır. Başka akıllı telefon uygulamaları hızla gelmektedir. Kliniklerle karşılıklı konsültasyon işlemleri kolaylaşacak ve hızlanacaktır. Sağlık kuruluşlarında daha iyi bir klinik-laboratuvar işbirliği sağlanabilecektir.  Bu mesleki gelişim açısından da değerlidir, hasta güvenliği açısından da…

Ülkemizde dijital teknolojilere olan ilgiyi nasıl görüyorsunuz? Artılarımız eksilerimiz nedir?

Ülkemizde genç kuşakta dijital teknolojilere ilgi büyük. Spesifik olarak laboratuvar alanında dijital teknoloji uygulamaları yüksek. Pek çok ülkeden çok daha iyi durumdayız. Hemen her laboratuvarımızda laboratuvar bilgi yönetim sistemleri (LBYS) kullanılmaktadır. 

Ancak, bazı meslektaşlarımızda yeni dijital teknolojilere karşı mesleğin olumsuz yönde etkileneceğine yönelik tam bir bir karşı çıkış olmasa da, bir endişe de vardır. Bu endişe belki çok da yersiz değildir ama bu endişeyi aşmak ve yeni teknolojik gelişmelere ayak uydurmak zorundayız. 

“Hastalar da bilgiye kolay ulaştığından, sağlık hizmetinden beklenti artmaktadır.”


Dijital dönüşüm başta sağlık alanında uygulamaların kalitesini ve hızını artırmaktadır. Bilgiye daha kolay ulaşılabilmektedir. Hastalar da bilgiye kolay ulaştığından, sağlık hizmetinden beklenti artmaktadır. Bu da kaçınılmaz olarak hizmet kalitesini yükseltecektir. 

Laboratuvar ortamı aslında dijital teknolojiyi en önce uygulayan birimlerdendir. Çünkü hasta testlerinin çalışıldığı analitik sistemler dijital teknolojiye dayanmaktadır. Yukarıda da belirttiğim gibi LBYS veya genel olarak sağlık bilgi yönetim sistemi uygulamaları da dijital teknoloji uygulamalarıdır. Analitik olarak ilk yapay zeka uygulamaları da laboratuvarlarda 20 yılı aşkındır kullanılmaktadır. Örneğin, trizomiler (Trizomi 21 ve 19; Down Sendromu ve Edwards Sendromu) ve nöral tüp defektleri (örneğin spina bifida, anensefali) için kullanılan tarama testleri üçlü, ikili, dörtlü test çalışmaları risk belirleyen yapay zeka uygulamalarıdır. 

Derneğinizin yürüttüğü dijital çalışmalar hakkında bilgi paylaşır mısınız? Derneğinizin gündemindeki dijital projeler hakkında bilgi verir misiniz?

Derneğimiz 2010 yılından başlayarak dijital teknolojiye yönelik eğitimler düzenledi. Bu tarihte hem Bilişim Teknolojileri ve Klinik Laboratuvar adlı bir sempozyum düzenledi, hem de rutin çalışmalara ve araştırmalara yönelik Veri Madenciliği kursu yaptı. Benzer çalışmalar bugüne dek devam etti.  Bağlı olduğumuz uluslararası kuruluşların uzaktan eğitim etkinliklerini (e-seminer) de meslektaşlarımızla paylaşıyoruz. Ayrıca, derneğimiz uzaktan eğitimi de gündemine almıştır. 

Dijital teknolojileri nasıl daha etkili kullanabiliriz?

Dijital teknolojilerin sonu yok. Potansiyel olarak sınırsız diyebiliriz. İşte meslektaşlarımıza dijital teknolojilerin bu potansiyelini göstermemiz ve bu konuda tüm laboratuvarcıları eğitmemiz gerekiyor. Bu alandaki yenilikleri de mümkün olduğunca çabuk uygulamaya koymak gerekli. 

Çalışmalarınızda motivasyon kaynaklarınız nedir? İşinizde olmazsa olmazlarınız neler?

Bence sevmek ve çok çalışmak, bunu bir takım ruhuyla yapmak, kolektif davranış en önemli motivasyondur. Her alanda… 

Çalışmalarınız ile hayatınızda neler değişti? İşiniz sosyal hayatınızı nasıl etkiliyor?

Mesleğimi seviyorum. Yukarıda da belirttiğim gibi bu en önemli unsur. İş yoğunluğu kaçınılmaz olarak sosyal hayatı olumsuz yönde etkiliyor, denilebilir. Ama bence çalışma sonucunda elde edilen kolektif başarı veya ürünler aynı zamanda sosyal hayata zenginlik kazandırır. 

Sizin için başarı nedir? Başardım diyebilmeniz için neler gerekiyor?

Başarı üretmektir, hep ileriye gitmek (kişisel anlamda değil, yanımızdakilerle birlikte) ve bunu sürekli kılmaktır. Sevmek başarı getirir, başarı daha çok sevgi…

Alanınıza ilgi duyanlara tavsiyeleriniz nedir?

Yukarıda da belirttiğim gibi alanımız çok dinamik, çok canlı, bir o kadar verimli bir alan. Eğer kişi ilgi duyar ve severse başarı da gelir. Bu bakımdan ilgi duyanlara ilgilerini daha da artırmalarını öneririm. 

Lisans düzeyinde, hatta daha öncesindeki eğitim sürecinde temel yaşam bilimleri verilirken biyokimya ve klinik biyokimyanın zenginliği ve potansiyeli gençlerimize yansıtılabilmeli. 

Son olarak eklemek istedikleriniz nelerdir?

İşimizi yaparken pusulamız genel olarak doğa sevgisi, özel olarak insan sevgisi olmalı.

Saygılarımla,

Doç. Dr. Doğan Yücel

Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Tıbbi Biyokimya Bölümü
Türk Biyokimya Derneği Yönetim Kurulu Başkanı

Kategori: RÖPORTAJLAR