Sağlıkta Fark Yaratanlar:
Prof. Dr. Mehmet Cihat Ünlü
Ankara’da başlayıp İstanbul’da devam eden, sayılamayacak
kadar başarılarla dolu 40 yıllık bir meslek öyküsü..
Pek çok ulusal ve uluslararası başarılarının yanında, 2007 yılında Türk ve Alman tıbbına yaptığı katkılar dolayısıyla Alman Devleti’nin en büyük nişanı olan “Liyakat Nişanı”nı alan Prof. Dr. Mehmet Cihat Ünlü, başarılarla dolu hayat hikâyesini Doktorclub üyelerimiz ile paylaştı.
“Kimya mühendisliği bölümünde bir yıl
eğitim aldım. Sonra içimdeki tıp aşkını keşfettim.”
1955 doğumluyum. Öğrenim hayatımın hemen hemen tamamı Ankara’da
geçti; ilköğretim, ortaöğretim, lise ve ardından üniversite. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne 1973
yılında girdim. Esasen benim hikâyemde ilginç olan nokta, tıp aşkının daha
sonra oluşmasıdır. Üniversite sınavlarında kimya mühendisliğini kazandım ve bir
sene okudum. Üç sene daha dayansaydım mühendis olacaktım. Ama mühendislik
okurken bu mesleğin bana göre olmadığını, içimde bir tıp aşkı olduğunu fark ettim.
Bu durumu ailemle paylaştığımda bana, “tüm çocukluğun boyunca küçük küçük
kürdanları alıp bize enjeksiyon yapmaya kalkışırdın, senin doktor olacağın o
zamanlardan belliydi ama ilk seçiminde biz sana engel olmak istemedik” dediler.
Ankara Tıp Fakültesinde 6 senelik eğitimin sonunda kendimi yine aynı üniversitenin Kadın Hastalıkları ve Doğum dalında buldum ve orada ihtisasa başladım.
“Alman hükümetinin verdiği bir burs
aracılığıyla 80’li yıllarda Hannover Üniversitesi’ne gittim.”
Ankara Tıp Fakültesi gerçekten bana çok şey kattı. O dönemde
Ankara Tıp Fakültesi ve İstanbul Tıp Fakültesi Türkiye’nin en öncü Kadın
Hastalıkları ve Doğum kliniklerine sahipti. Hocalarımız çok renkliydi, Amerika
ve Almanya başta olmak üzere yurt dışında eğitim alan çok değerli hocalarımız
vardı. Hocalarımızdan çok şey öğrendik.
İhtisasımın sonlarına doğru Alman hükümetinin DAAD
(Deutscher Akademischer Austauschdienst- Alman Akademik Değişim Servisi) diye
adlandırılan bir bursunu kazandım. Almanlar
beni 3 yıl boyunca Hannover Üniversitesi’nde kadrolu olarak istihdam ettiler. Orada
da çok şey öğrendim, üniversite gerçekten çok iyi bir üniversiteydi. Hannover’e
ilk olarak eğitim amacıyla 80’li yıllarda gittim, daha sonra tekrar davet
ettiklerinde yine gittim. Ama her seferinde bana sundukları çok cazip tekliflere
rağmen kendi fakülteme ve ülkeme dönmeyi tercih ettim. Yurtdışındaki bu süreç 3
- 3,5 yılı buldu. Ne öğrendim derseniz,
Türkiye’de henüz yapılmayan tüp bebek tedavisini öğrendim. Ama aslen gururla
söylemek istediğim, almış olduğum eğitimle Ankara Tıp Fakültesi’nde
kliniğimizde açtığım ultrasonografi ünitesidir.
Almanya’ya ilk gittiğimde Türkiye’de ultrasonografi henüz yaygın değildi. 1984 yılıydı ve ultrason radyoloji kliniklerinde tek tük vardı. Kısıtlı sayıda ultrason yapılıyordu. O yıllardan bugünü görmek benim için çok enteresan oldu. O yıllarda aldığım eğitimle ultrasonu tam yetkili olarak Hannover Üniversitesi’nde uyguladıktan sonra yurduma dönerek, Ankara Tıp Fakültesi’nde ultrasonografi ünitesini açtım ve çok uzun yıllar boyunca tüm meslektaşlarıma bu eğitimi verdim. O jenerasyon ultrasonografiyi benden öğrendi ve daha sonrada bir çığ gibi arkadaşlarım diğer arkadaşlara öğrettiler. Günümüzde baktığımız zaman ultrasonografi vazgeçilmez hale geldi.
“Tüp bebek tedavisi için
hastalarımızı Avrupa’ya, çoğunlukla da Belçika’ya Gönderiyorduk.”
Almanya’ya daha sonraki gidişimde de tüp bebek tedavisini
öğrendim ve Ankara Üniversitesi’nde tüp bebek ünitesi kurdum. Kurduğumuz merkez
ile Ankara Üniversitesi, Türkiye’de başarılı tüp bebek tedavisi sonrası bir
bebek dünyaya getiren 3. merkez oldu. Halen bu merkez başarı ile çalışmalarına devam
ediyor.
Tüp bebek tedavisi geçtiğimiz yıllar içerisinde ülke çapında
çok gelişti. Çok iyi hatırlıyorum, 90’lı yıllarda mikroenjeksiyon yöntemimiz
yoktu ve sadece klasik tüp bebek uygulaması yapabiliyorduk. Mikroenjeksiyon yöntemi
uygulanamadığından, hastalarımızı Avrupa’ya çoğunlukla da Belçika’ya gönderiyorduk.
Ama şu anda görüyorum ki bu hastalar
şimdi bize yurt dışından geliyor. Günümüzde ülkemizde tüp bebek başarı oranları
o kadar iyi ki, bunu gururla ifade ediyorum, artık yurt dışından biz tüp bebek
hastası alıyoruz. Bu tablo yıllarca bu
konudaki çabalarımızın çok güzel bir ürünüdür ve bundan da gurur duyuyorum.
Almanya’da aldığım eğitimler ve seyahatlerden döndüğümde,
Ankara Tıp Fakültesi pek çok üniteye sahip güncel çalışmalar yapan bir merkez
haline gelmişti. Daha sonra endoskopik
cerrahi ünitesini kurarak artık ameliyatlarımızı açık cerrahi ile değil,
laparoskopik olarak yapmaya başladık. Artık günümüzde laparoskopi tüm ülke
çapında çok yaygın bir hal aldı ve artık ülkemizin en ücra köşelerindeki hastanelerde
bile yapılır hale geldi. Bu tabloyu da adım adım geldiğimiz başarılı bir nokta
olarak görüyorum.
“Günümüzde hekimler arasında, kadın hastalıkları
ve doğum branşına olan ilginin azalması beni üzüyor.”
Kadın hastalıkları ve doğum benim ideal branşımdı, girmeyi arzu ettiğim ve halen çok severek yaptığım bir branş. Ama günümüzde cerrahi branşların hepsinde olduğu gibi kadın hastalıkları ve doğum branşına olan ilginin de azaldığını görmekten büyük üzüntü duyuyorum. Bu durumun sebeplerini hepimiz biliyoruz ama özetleyecek olursak; branşın yorucu ve gecesi - gündüzü olmayan bir branş olması, komplikasyon sıklığının nispeten fazla olması ve buna bağlı olarak da bir hekimin ömrü boyunca kazanamayacağı kadar yüksek meblağlarda tazminat davalarına maruz kalma riskini söyleyebiliriz. Ayrıca günümüzde bazı hastaların haklı da haksız da olsalar, hak arama yöntemi olarak şiddeti tercih etmeleri ve tabi ki bitmek tükenmek bilmeyen gece nöbetleri; gece kalkıp doğuma gitmeler, genç tıp mensuplarını bu daldan uzaklaştırdı. Nitekim görüyoruz ki TUS sınavlarında da kadın hastalıkları ve doğum yıllar önce 1 numaralı tercih iken, şimdi sondan 2 ya da 3. tercih durumuna düştü.
“Aradan geçen 40 yıla rağmen halen
öğrenmem ve öğretmem gereken çok şey var.”
Biz bu tabloyu değiştirmekle yükümlüyüz. Bu dal gerçekten
çok yönlü çok renkli bir branştır. Bu nedenle de genç meslektaşlarımıza kadın
hastalıkları ve doğum bilim dalına girmelerini ve kendilerine orada bir yön
çizmelerini öneririm. Bütün bu olumsuzluklara rağmen bu mesleği yaptığıma hiç
pişman değilim ve aradan geçen 40 yıla rağmen hala öğrenmem gereken ve öğretmem
gereken çok şey olduğunu biliyorum.
Bizim en önemli görevlerimizden birisi de bize hocalarımızın
öğrettiği yöntemleri ve bizim öğrendiklerimizi bir sonraki kuşaklara
aktarabilmektir. Bu yönde de çalışmalarıma devam etmeyi planlıyorum. Az önce de
söylediğim gibi bu yıl benim meslekte 40. yılım, bu vesileyle de 40. yılımdaki
ilk röportajımı sizlere veriyorum. Bunun için de çok teşekkür ediyorum. Bu
platformu da her zaman büyük bir saygı ve hayranlıkla izliyorum. Dolayısıyla,
meslektaşlarıma bu platform aracılığıyla da pek çok yeni şey öğretmek ve
bildiklerimi göstermekten mutlu olacağımı ifade etmek istiyorum.
“Ankara Tıp Fakültesi’nde geçen 26
yılın ardından rüzgârlar beni çocukluğumun geçtiği şehre attı.”
Ankara Tıp Fakültesi’nde toplamda 26 sene hizmet ettim ve bunun
sonunda da rüzgârlar beni İstanbul’a attı, ki İstanbul benim çocukluğumun
geçtiği şehirdir. İstanbul kızımın eğitimini almakta olduğu şehirdi, ama Ankara’dan
ayrılmak çok zor oldu. 26 yıllık detaylı bir çalışma, 26 yıl yoğun bir hizmet
verdikten sonra Ankara Tıp Fakültesi’ni bırakıp da başka bir şehre gelmek çok
kolay değildi. Ama burada da yine
üniversiteden kopmamış oldum; Acıbadem Üniversitesi Kadın Hastalıkları ve Doğum
Anabilim Dalı’nı kurdum ve halen hizmet vermekteyim. Burada da öğrencilerin yetişmesinde
katkıda bulunurken, aynı zamanda Acıbadem Bakırköy Hastanesinde hekim olarak
görevimi sürdürüyorum.
“27 Yıl önce gelen teklifle Türk
Alman Jinekoloji Derneği ile yollarım kesişti.”
Geçtiğimiz yıllara bakacak olursak sadece akademik veya
hasta bazlı çalışmalara değil, meslek içi çalışmalara da ağırlık verdim. Yaklaşık
27 sene önce bana gelen bir teklif üzerine Türk Alman Jinekoloji Derneği çatısı
altında çalışmaya başladım. Bu dernek Köln’de kurulan bir dernektir. Benim Türkiye
sorumlusu olarak çalışmamı rica ettiler, bu vesileyle de dernek çalışmalarına
başladım. Daha sonraki yıllarda yurt dışındaki bir derneğin Türkiye sorumlusu
olmanın yaşattığı bazı sıkıntılar nedeniyle Türkiye’de bir oluşum yapmaya karar
verdik. Bu amaçla Türk Alman Jinekoloji Eğitim, Araştırma ve Hizmet Vakfı’nı
kurduk.
Vakıf, 20 yıldır ülkemizin en çok okunan bilimsel dergisini
yayınlıyor. Dergimiz senede 4 sayı olarak ve İngilizce yayınlanıyor. Yazıların yüzde 70’e yakını yurt dışından
geliyor. Çok değerli çalışmaları yayınladığımız dergimiz, dünya çapında saygı
gören çok sayıda indeksedede yer alıyor. Ama biz bu vakfı sadece dergi ve
yazılarla sınırlı tutmadık, yaklaşık 26 senedir de ülkemizin en büyük
kongrelerini yapıyoruz. 1995 yılında başladığımız
ve her 2 yılda bir zaman zaman 2400 katılım sayısına ulaşan kongreleri organize
ediyoruz. Bu kongrelere çoğu zaman 30 - 40
değişik ülkeden, ama çoğunluğu ülkemizden olmak üzere katılımcılar geliyor.
Ülkemizde jinekoloji alanındaki kongrelerin nasıl yapılması
gerektiğini biz bu kongrelerle kamuoyuna sunmuş olduk. Çok sayıda meslektaşımızın
eğitimine ciddi katkıda bulunduk ve bulunmaya da devam ediyoruz. Kongrelerde söylediğim
gibi, inanılmaz büyük sayılara ulaşıyoruz ama bu çok titiz bir çalışma ile
mümkün oluyor. Titiz ve uzun bir hazırlık döneminden dolayı kongremizi 2 yılda
bir yapıyoruz. Sadece Almanları değil birçok ülkeden katılımcı ve konuşmacıları
davet ediyoruz. Tabi Türk Alman
Jinekoloji Vakfı olduğumuz için Almanya’daki kongrelerine de katılıyoruz.
Böylece iki ülke arasındaki bilimsel yakınlaşmayı da canlı tutmaya çalışıyoruz.
“TUBİTAK ile anlaşarak kongreden elde
ettiğimiz gelirleri meslektaşlarımızın eğitiminde burs olarak veriyoruz.”
Kongrelerimize katılan meslektaşlarımız kongrede
tanıştıkları ve temas kurdukları yabancı hocalardan eğitim almaya gidiyorlar.
Ya burs alıyorlar ya da gözlemci olarak bir süreliğine çalışma imkânı
buluyorlar. Bu şekilde genç meslektaşlarımızın önünü açmış oluyoruz. Bu burslar
konusunda gururla söyleyeceğim en önemli şey şu; biz uzun zamandır
kongrelerimizden elde ettiğimiz bütün gelirleri TÜBİTAK’a bağışlıyoruz. TUBİTAK
ile anlaşma yaparak kongreden elde ettiğimiz gelirleri, katı kuralları olan ve
jinekologların faydalanabildiği bir burs programına aktarıyoruz. TUBİTAK Türk Alman Jinekoloji bursunu
alabilmek için kurallara uyan ve müracaat eden tüm kadın hastalıkları ve doğum
öğrencilerini ve hocalarını mülakata çağırıyoruz. Her kongre sonrası 7-8 uzman arkadaşlarımızı 6
aya kadar yurt dışına gönderiyoruz.
Gittikleri yerde konaklama, ulaşım masrafları olmak üzere masraflarını
karşılıyoruz. Gururla ifade ediyorum, burs verdiğimiz meslektaşlarımızın pek
çoğu kendi üniversitesinde ya da çalıştıkları hastanelerde Kadın Hastalıkları
ve Doğum Birim Başkanı olarak anılıyorlar ya da çok önemli noktalara geliyorlar.
Bu bize şunu gösteriyor ki, bu bursları boş yere vermemişiz ve zor bir iş
yapmışız. Halen burslarımız devam etmektedir.
Burslar için net kurallarımız var, bir araştırayım göreyim
diyenlere tabi ki burs vermiyoruz. Geri döndüklerinde burs alan
meslektaşlarımızın öğrendiklerini Türkiye’de çalıştığı hastaneye katkı olarak
vermesini istiyoruz. Burslardan söz açılmışken hemen söyleyeyim, bu yıl yeni
bir uygulamaya başladık. Bu yıl Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne yeni
başlayan iki kız öğrencimize tahsil hayatları boyunca burs vermeye başladık. Burada
da çok titiz davrandık. Öğrencilerimizin hem başarılarını araştırdık, hem de
maddi durumunu araştırdık. Gerçekten ihtiyacı olan iki kız öğrencimize burs
verdik. Buna da uzun yıllar devam etmeyi düşünüyoruz.
“Mesleğimiz inanılmaz bir boyutta
gelişiyor ve giderek daha çok teknolojiye bağlı kalıyoruz. Gelişmeleri yakından
takip edelim.”
Mesleğimiz inanılmaz bir boyutta gelişiyor ve giderek daha
çok teknolojiye bağlı kalıyoruz. Kliniklerimizde yaptığımız çalışmanın önemli
bölümlerinde, araştırmaya geliştirmeye bir hayli zaman ayırmak zorundayız.
Üniversitelerimiz bu konuda öncü olabilir. Gerekirse bir grup meslektaşıma, sen
araştırmacısın, şu, şu araştırmaları yapacaksın, biz senin maaşını ödeyeceğiz
denilmeli. Günümüzde devlette performans sistemi var, özel hastanelerde de hak
ediş sistemi var. Bu durumda meslektaşımız geçimini sağlamak için mecburen daha
çok hasta bakayım düşüncesindedir. Benim önerim; araştırma ve geliştirme
alanında çalışan meslektaşımıza da benzer oranda maddi destekte bulunalım ki, o
da laboratuvarında daha verimli çalışabilsin.
Teknoloji uygulamamız lazım, bu sadece robotik cerrahi demek
değil. Bakınız robotik cerrahi zaten günümüzde daha da ileriye gidiyor, ama
akıllı teknolojiler ile bunların bize getireceği çok şeyler olabilir. Bunları
günümüzde kullanırken, uyanık olalım ve gelişmeleri yakından takip edelim.
“Yurt dışında çalışarak çok şey
öğreniyorsunuz. Ancak sonrasında mutlaka geri dönün. Ülkemize borcumuzu ödeyelim.”
Yurt dışında çalışmak gerçekten insanın ufkunu açan bir
durum, neresi olursa olsun fark etmez. Farklı
şeyler yeni şeyler öğreniyorsunuz. Eğer batıda bir yere gidiyorsanız gerçekten
araştırmanın ne kadar önemli olduğunu öğreniyorsunuz ve bu yönde kendinizi
geliştirmeye gayret gösteriyorsunuz. Benim önerilerim şu olacaktır yurt dışında
çalışanlara;
- Gittiğiniz ülkenin lisanını çok iyi bilin, bu sizi çok öne
taşıyacaktır. Almanya’da 3 - 3,5 sene kaldım çok iyi Almanca bildiğimi
sanıyordum. Almanya hükümeti bana 4 ay dil eğitimi alacaksın dedi ve beni kursa
göndererek 4 ay tıpkı bir lise öğrencisi gibi eğitim verdiler. Gerekçe olarak
da bana, “Siz bir hocasınız hastalarla akıcı konuşmanız gerekiyor, yazı
yazmanız gerekiyor ve bütün bunları bilimsel çalışma düzeyinde yapmanız
gerekiyor” dediler. Hakikaten de bu böyledir.
- Kendinize bir hedef belirleyin. Siz hedeflerinizi çok iyi
bileceksiniz ki, onlar da size o yönde yardımlarda bulunsunlar.
- Sonrasında da mutlaka geri dönün, bu ülke sizleri bizleri
yetiştirmek için çok şeyler verdi, ülkeye borcumuzu ödeyelim.
“Tıp dili İngilizce, ben 50 yaşımdan
sonra İngilizce öğrendim.”
Kendilerini geliştirme konusunda şimdi gençlerimiz çok
şanslı, bizim zamanımızdaki gibi basılı kaynaklar ile sınırlı değiller. Günümüzde
internet üzerinden ulaşabilecekleri çok değerli kitaplar, dergiler var ve
bunların çoğu online olarak mevcut. Sadece araştırıp okumaları gerekiyor.
İkincisi, genç meslektaşlarımız mutlaka bir dergiye abone
olsunlar. Orada okudukları bir vaka
çalışması (case report) bile ufuklarını açabilir. Karşılaşacağı bir araştırma, tezleriyle
ilgili çok güzel bir çalışma olabilir. Bu nedenle de meslek dergilerinden
birine abone olsunlar. Örneğin biz, dergimizi
tüm meslektaşlarımıza tamamen ücretsiz olarak gönderiyoruz. Mutlaka okusunlar,
okumaya mutlaka zaman ayırsınlar.
Ve meslektaşlarımız mutlaka ve mutlaka İngilizcelerini
geliştirsinler. Bakın size söyle bir örnek vereyim; çok iyi Almanca bildiğimi
zannederdim, öyle olmadığını öğrendim ve geliştirdim, ama şunu da öğrendim ki Almanca
yeterli değilmiş. Almanya’da çalışsanız bile tıp dili İngilizce, dünya dili
İngilizce. Ben 50 yaşımdan sonra İngilizce öğrendim. Lisanlarını geliştirdikçe,
emin olsunlar meslektaşlarımın zihinleri daha çok açılacaktır.
“Hastamın teşekkürü, güler yüzü ve
yaptığım doğru işlerden dolayı aldığım takdirler benim motivasyon kaynağımdır.”
Benim en büyük motivasyonum, yaptığım doğru işlerden dolayı
almış olduğum takdirlerdir. Hastamın bir teşekkürü, bir güler yüzü, bazen de onun
takdir ifadesi benim en önemli motivasyon kaynağımdır. Motivasyon yeni bir şeyi
öğrenmek için en iyi faktördür. Gerçekten bizi ayakta tutan en önemli şeyin
motivasyon olduğunu düşünüyorum.
Ben hiçbir zaman başardım demiyorum; hep başarının peşinde
koşuyorum. Daha başarılı olmak için çabalıyorum. Başarı derken, geldiğim konum
ya da düzenlediğim toplantının memnuniyet uyandırması, evet bunların hepsi
başarıdır; ama asıl oradan aldığım takdir ve meslektaşlarımdan aldığım takdir
bende başarı duygusunu uyandırmaktadır.
“Kızım 28 yaşında ve ben onun
büyümesini hatırlamıyorum”
Aileme zaman ayıramadım ve bunun da üzüntüsünü daima çekiyorum.
28 yaşında bir kızım var ve ben onun büyümesini hatırlamıyorum. Hayatım nöbetlerde,
hastanelerde, gece doğumlarda geçti ve kızımın büyümesini hatırlamıyorum. Genç meslektaşlarıma önerimdir; bu hataya
düşmesinler, mutlaka ailelerine zaman ayırsınlar.
Ayrıca söyleyeyim hobisiz insan olmaz, hobilere zaman
ayırmak lazım. Ankara’dayken çok hobim vardı. At binerdim, tenis oynardım,
müzikle çok ilgilenirdim. Ama İstanbul’a geldikten sonra bu şehrin karmaşasında
hobilerimin birer birer eksildiğini gördüm. Ama son bir iki yıldır onları geri
toplamaya başladım. Onları yapmadığım
yıllar için hayıflanıyorum. Gerçekten hobilerinize zaman ayırdığınız zaman
mesleğinize daha da bağlı oluyorsunuz.
Sevgi ve Saygılarımla,
Prof. Dr. M. Cihat
Ünlü
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı
Türk Alman Jinekoloji Eğitim, Araştırma ve Hizmet Vakfı Başkanı
Kategori: SAĞLIKTA FARK YARATANLAR
DİĞER Haberler
KATEGORİLER
DİJİTAL MAGAZİNLER
2024 - Sayı 1
2023 - Sayı 1
2022 - Sayı 1
Diğer Dijital Magazinlerimiz